Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Sürdürülebilirlik Nedir?
Sürdürülebilirlik, küresel ısınma, iklim krizi, yenilenebilir enerji, geri dönüşüm... Artık hepimiz bu kavramları konuşuyoruz. Zira yaşadığımız afetler, kaynakların yetersiz kalmaya başlaması, bunlara bağlı olarak artan kitlesel göçlerle birlikte ne yazık ki gezegenimizin geleceğinin karanlık olduğu gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Tüm bunları düşündüğümüzde aklımıza takılan birçok soru var: Sürdürülebilirlik ne demek? Küresel ısınmayı durdurabilir miyiz? İklim krizinin etkileri neler olabilir? Yenilenebilir enerjiyi daha fazla nasıl kullanabiliriz? Hangi geri dönüşüm yöntemleri döngüsel ekonomiye katkı sağlar? Bu sorulara mantıklı yanıtlar ararken, elbette harekete geçmek ve bilinçli olmak çok önemli. Önce işin teorik kısmına girelim ve en geniş kapsamlı tanımı olan "sürdürülebilirlik" kavramının detaylarına inelim.
Sürdürülebilirlik ne anlama gelir?
Sürdürülebilirliğin evrensel olarak kabul edilmiş tek bir tanımı yok. Ancak çoğunlukla ‘gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılamak’ olarak tanımlanıyor. Üretim, çeşitlilik ve tüketimin devamlılığı sağlanırken hem toplumsal hem de ekolojik olarak daimî olmak anlamına geliyor.
Bu noktada bir de ‘Sürdürülebilirlik ne değildir?’ sorusunu yanıtlamamız gerek. En genel yanlış kanı sürdürülebilirliği sadece ekoloji ile tanımlamak. Oysa sürdürülebilirlik kalıcı refahı tesis etmek için her şeyin bir arada düşünülmesi gerektiğini kabul eden bütünsel bir yaklaşım. Bu da bizi sıradaki soruya götürüyor.
Sürdürülebilirlik neleri kapsar?
Sürdürülebilirliğin ekonomi, toplum ve çevre olmak üzere farklı boyutları bulunuyor. Yani sadece çevreye saygılı bir yaşam tarzı benimsemek sürdürülebilirlikle eşanlamlı sayılmıyor. Sosyal eşitlik, ekonomik kalkınma, refah gibi faktörleri denkleme katmak ve tüm insan faaliyetlerini denge içinde var etmek için adım atmayı gerektiriyor. Örneklendirelim mi?
Çevreyi koruma: Karbon ayak izini azaltmak, üretimde kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak, atık yönetimi, biyoçeşitliliğin korunması, enerji ve su tasarrufu, geri dönüşüm gibi adımlarla ekosistemin bütünlüğünü ve esnekliğini korumaya odaklanır.
Ekonomik kalkınma: Kaynakları koruyarak ekonomik büyümeyi sağlamayı ve refahı yükseltmeyi hedefler. Yeşil yatırımlar, inovasyon ve Ar-Ge, adil ticaret, sürdürülebilir finansman, döngüsel ekonomi gibi kavramları ön planda tutar.
Sosyal gelişme: Sosyal adalet, fırsat eşitliği, kapsayıcılık, eğitim, sağlık, toplum bilinci, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi hayatın her alanında tatmin edici ve sürdürülebilir bir standarda ulaşmayı anlatır. Bir yandan da sosyal sorunlara çözüm yaratacak girişimcilik projelerine kapı aralar.
Sürdürülebilirlik neden önem taşıyor?
Ekosistemin canlı ya da cansız tüm parçaları (insanlar, bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar, doğal kaynaklar vb.) tartışmasız bir şekilde birbirine bağlıdır ve etkileşim içindedir. Zincirin bir halkasındaki bozulma tüm sistemi etkiler. Dolayısıyla sürdürülebilirlik; bu zincirin devamlılığını garanti eder, ekosistemimizi ve doğal kaynakları korur, yaşam kalitemizi artırır. Sağlıktan eğitime, kültürden toplumsal eşitliğe tüm alanlarda çıtayı yükseltir, refahı garanti eder, toplumların gelişmesini sağlar. Kaynakların rasyonel kullanımı sayesinde daha yaşanabilir, güvenli bir dünya yaratılır. İş modelleri açısından şirketlerin uzun vadede var olmasını sağlar ve daha kapsamlı bir kalkınmanın yolunu açar. Peki, bu kadar elzem, temel bir anlayış hayatımızda neye, nerelere tekabül eder?
Sürdürülebilirlik akımları nelerdir?
Bir yandan nüfusumuz artıyor, ihtiyaçlarımız çoğalıyor, teknoloji gelişiyor ama bir yandan da çevreyi, sosyal ve toplumsal hayatımızı, ekonomik kalkınmayı daimî kılma gerekliliği büyüyor. İşte bu döngü yeni yeni sürdürülebilirlik akımlarına yol açıyor. Daha doğrusu hali hazırda alıştığımız günlük yaşantımızı sürdürülebilirlik penceresinden yeniden ele almamız gerekiyor.
Hem bireyler olarak günlük yaşantımızda hem de küresel çapta ne gibi tavır değişiklikleri görüyoruz? Örneğin gıda temel ihtiyacımız, değil mi? Yeterli miktarda ürünü doğaya zarar vermeden üretmek, üretim aşamasındaki karbon ayak izini ve enerji israfını azaltmak, bireysel bazdaki tasarrufu sağlamak için sürdürülebilir tarım uygulamalarını ve sürdürülebilir restorancılığı destekliyoruz. Kendimize yakışanı giyelim ama tasarımdan satışa daha organik, daha insancıl koşullarda üretilen ve geri dönüştürülebilen ürünleri tercih edelim diye sürdürülebilir moda diyoruz. Benzer şekilde hayvanlara ve doğaya zarar vermeyen, yenilenebilir kaynaklardan üretilen doğal kozmetikten yana seçim yapalım istiyoruz. Başımızın üstünde bir çatı olsun ama kirlilik yaratmasın diye yeşil mimariyi savunuyor, dünyayı gezerken ekolojik ayak izimizi her yere taşımayalım diye sürdürülebilir turizme alan açıyoruz. Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ÇSY) unsurlarını dikkate alan sürdürülebilir bankacılık ve finansmana yatırım yapıyoruz.
Peki, bu kadar mı? Tüm bu trendlerin özellikle ‘sürdürülebilir’, ‘yeşil’ ifadelerle tamamlanması da gerekmiyor. Mesela sakin şehir akımı (cittaslow), kendi kendine yetebilen, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan, doğasına ve kültürüne sahip çıkan, bireylerin sosyalleşebildiği rahat ve huzurlu yaşam alanları yaratmayı amaçlıyor. Permakültür hareketi, insan yerleşimlerini doğada bulunan ilkelere ve sürdürülebilirlik fikrine göre yeniden tasarlıyor. Karşılıklı paylaşım güdümüz ve farkındalığımız arttıkça ürün ve hizmetlere daha sürdürülebilir bir şekilde ulaşmak adına çareyi paylaşım ekonomisinde arıyoruz. Çare demişken… Sürdürülebilirliğe dair tüm bu bildiklerimiz nasıl bir fark yaratabilir? Dünyaya daha iyi bakmak için tek başına bile mücadele edebileceğimizi artık öğrendik ama kolektif olarak geleceğe dair bir yol haritamız var mı? Sıradaki soruya bakalım…
Sürdürülebilir kalkınma nedir? Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) nelerdir?
Tüm bireylerin, canlıların ve doğal kaynakların göz önünde bulundurulduğu; büyüme devam ettikçe sorun yaratmayacağından emin olduğumuz bir kalkınma modeline ihtiyaç duyuyoruz. İşte sürdürülebilir kalkınma da ülkelerin ekonomik ve toplumsal gelişme hedeflerinde ortak paydayı sürdürülebilirlik olarak belirlemesi anlamına geliyor. Bir yandan ekosistemi yaşatmayı bir yandan da insani gelişme hedeflerine ulaşmayı ifade ediyor. Kulağa çok soyut ya da ulaşılmaz gelse bile uluslararası toplum olarak bunları bir görev listesi altında çoktan somutlaştırdık: Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları.
Evrensel bir uzlaşı sağladığımız ve 2030 yılına kadar tamamlamayı taahhüt ettiğimiz bu amaçlar, her biri birbiriyle bağlantılı 17 başlıktan oluşuyor: Yoksulluğa Son, Açlığa Son, Sağlık ve Kaliteli Yaşam, Nitelikli Eğitim, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Temiz Su ve Sanitasyon, Erişilebilir ve Temiz Enerji, İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme, Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı, Eşitsizliklerin Azaltılması, Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar, Sorumlu Üretim ve Tüketim, İklim Eylemi, Sudaki Yaşam, Karasal Yaşam, Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar, Amaçlar İçin Ortaklıklar.
Sürdürülebilirlik adına kat edilmesi gereken çok mesafe olduğu, anlamlı bir etki yaratmak için daha çok çabalamamız gerektiği doğru. Harekete geçmesi için hâlâ ikna edilmesi gereken pek çok kesim bulunduğu doğru. Öte yandan geri sayımın başladığını ve gezegenin bizi beklemediğini de biliyoruz.
İklim biliminden sorumlu BM kuruluşu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), son yayınladığı raporda, sera gazı emisyonlarını azaltmak ve insan kaynaklı iklim değişikliğine uyum sağlamak için birden fazla uygulanabilir ve etkili seçenek olduğunun altını çiziyor. Raporda 2040 veya öncesi olarak tanımlanan yakın vadedeki emisyon azaltım hedeflerine ilişkin yeni bilgiler ilk kez veriliyor. 1,5 derece hedefinin tutturulması için önümüzdeki yıllarda yapılması gereken emisyon azaltımı bu rapor ile güncelleniyor. Buna göre dünya;
2030 yılında %48,
2035 yılında %65,
2040 yılında %80,
2050 yılında ise %99 CO2 azaltımına gitmeli.
BM ise COP28 öncesi yayınladığı raporda şu ifadelere yer verdi: “Fosil yakıt arama faaliyetleri 2030 yılına kadar küresel olarak durdurulmalı ve yoksul ülkeleri iklim krizinin etkilerinden kurtarmaya yönelik finansman aynı tarih itibarıyla yılda 200 ila 400 milyar dolara ulaşmalı. Ülkeler, 2015 Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşma yolunda ‘yoldan sapmış’ durumda. Küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere göre 1,5 derecede sınırlamayı mümkün kılmak için çok daha fazla eyleme ihtiyaç var.”
COP28 neden “tarihi bir zirve”?
Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yapılan COP28 İklim Zirvesi, fosil yakıt çağının bittiğini açık bir şekilde ifade etmesi bakımından “tarihi” bir zirve olarak kayıtlara geçti. Yaklaşık 200 ülkeden temsilci, iklim değişikliğinin en kötü etkilerini önlemek için küresel fosil yakıt tüketimini azaltmaya başlama konusunda anlaşmaya vardı. Ülkeler, “Enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve eşitlikçi bir şekilde uzaklaşılması, 2050 yılına kadar bilime uygun olarak net sıfıra ulaşılması için bu kritik on yılda eylemlerin hızlandırılması” kararında birleştiler. Genel anlamda türünün ilk örneği olan bu anlaşma, petrol çağının sona ereceğinin sinyalini veriyor.
“COP28’den geriye kalanlar” listesinin diğer maddeleri ise şöyle sıralandı:
Geleceğe iyi bakmak için dünyamıza iyi bakmak gerektiğini yaşayarak öğrendik. Bu da ‘yeşil’ alışkanlıkları benimsemekten, sosyal ve ekonomik yaşamda sürdürülebilirlikte inat etmekten geçiyor.