Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Daha Yeşil Bir Dünya İçin: Bilmeniz Gereken Gittikçe Yükselen Sürdürülebilirlik Akımları
Sürdürülebilirlik kavramını yaşam tarzının bir köşesine de olsa entegre etmeyenleri, günlük hayatında doğa için en az bir sürdürülebilir adım atmayanları parmakla gösterdiğimiz günlerdeyiz. Pek çoğumuz elimizden geldiği noktada destek sunuyoruz: İsrafı azaltıp sıfır atıkla yaşamaya çalışıyoruz, geri hatta ileri dönüşüm yapıyoruz, yetmiyor kompost için kolları sıvıyoruz. Üstelik sadece bireysel farkındalığımız artmıyor, çok daha geniş perspektifte etki gücü yüksek sürdürülebilirlik uygulamaları hayata geçiriliyor. Mimariden modaya, turizmden gastronomiye kadar pek çok sektörde daha yeşil adımlar atılıyor. Kısacası geleceğe iyi bakmak için dünyaya iyi bakıyoruz.
Ancak hâlâ tek bir vücut değiliz ve gezegene yüklediğimiz yük her geçen gün artıyor. Doğayı koruma ihtiyacının artması da yeni yeni sürdürülebilirlik akımlarını doğuruyor. Yükselişe geçen bu akımlar arasında kendine çok fazla takipçi bulanlar hangileri, yakından bakalım…
Döngüsel ekonomi: Karbon ayak izi açısından ciddi bir zarara neden olan sanayi ve imalat alanında sürdürülebilirliği mümkün kılmayı hedefliyor. Geleneksel doğrusal ekonomi modelinden farklı olarak döngüsel ekonomi, kullan-at-imha et fikri yerine geri dönüşüm ve ürün ömrünü uzatma stratejisi izliyor. Ürün ve hammaddeler mümkün olduğu kadar tekrar tekrar kullanılıyor, tasarlanan ürünlerin de yeniden kullanılabilir olması hedefleniyor. Örneğin elektronik cihazlar, tamir edilmesi daha kolay olacak şekilde dizayn ediliyor. Ya da atık camlar parçalanarak yine cam üretiminde kullanılıyor. Döngüsel ekonomi, hammadde ve enerji tüketimini azaltıp yenilenebilir veya geri dönüştürülebilir kaynakların payını artırdığı için doğa dostu sayılıyor.
Yavaş mobilya (Slow Furniture): Yavaş gıda, yavaş moda derken mobilyaların da ne kadar çevre dostu olduğu sorgulanmaya başlıyor. Giderek yükselen yavaş mobilya akımı da bir tıkla ulaşılabilen, tek kullanımlık ‘hızlı’ mobilyaların seri üretimine bir yanıt olarak ortaya çıkıyor. Yavaş mobilya, sürdürülebilir malzemeler ve süreçler kullanarak üretmeyi amaçlıyor. Kaliteli, çevre dostu, uzun ömürlü mobilyaların yaratılmasını teşvik ediyor. Modüler ve çok amaçlı kullanılan parçaların yanı sıra geri dönüştürülmüş malzemelerle hatta çoğu kez ileri dönüşüm teknikleriyle yapılan uygulamalar yavaş mobilyanın vazgeçilmezi oluyor. Ayrıca bu akım bireyleri bilinçli tüketime yöneltmeyi amaçlıyor. Mesela bir anda moda olan ama altı ay sonra görmek istemeyeceğiniz kahve sehpasını almamanızı öğütlüyor.
Mikrogrid: Mikroskobik bir canlıdan bahsedildiği fikrini uyandırsa da mikrogrid ya da mikro şebeke, en basit haliyle belli coğrafi sınırlar içinde (üniversite-hastane yerleşkesi, iş merkezi, mahalle, il) kendi kendine yeten bir enerji sistemidir. Mikrogridler ana şebekeye bağlı olduğu gibi ayrı bir ada şeklinde de tasarlanabiliyor. Belli sınırlar içindeki tüketim noktaları (ev, okul vs.) ve dağıtılmış enerji kaynakları birbirine bağlanıyor. Ayrıca elde edilen enerji, güç kesintilerine ve israfa karşı mutlaka depolanıyor. Bu şebekeler, genellikle güneş paneli ve rüzgâr türbinleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından gücünü aldığı için daha doğa dostu kabul ediliyor. Mikrogridler temiz enerji kaynaklarına yatırım yapmanın yanı sıra enerji hatlarındaki kayıpları engelleyip, riski dağıtıyor. Ayrıca büyüyen bir nüfus için güvenli güç kaynağına erişim sağlıyor.
Sürdürülebilir sanat: Sanatın günlük yaşam üzerindeki etkisi, gün geçtikçe hayati bir gereklilik haline dönüşen sürdürülebilirlikle birleşince ortaya ‘mesaj kaygısı’ da taşıyan yeşil sanat akımı çıkıyor. Sanat eserlerinin görsellikle sınırlı kalmayan etkisi düşünüldüğünde bu akım, sadece ekolojik açıdan değil aynı zamanda sosyal adalet ve şiddet karşıtlığı bakımından da sürdürülebilirlik ile temas ediyor. Kısacası doğanın, çeşitliliğin önemli olduğunu ve bunu korumamız gerektiğini bize artistik bir şekilde anlatıyor. Sanatın müzelerden, galerilerden hatta sonu -izm’le biten akımlardan sıyrılıp tekrar doğayla buluşmasını hedefliyor. Eserlerde kolay ulaşılabilir, çevreye zarar vermeyen, kimyasal içermeyen, az maliyetli materyaller hatta çoğu kez ileri dönüşüme sokulmuş ürünler (evsel atıklarla yapılan heykeller) kullanılıyor. Malzeme kadar eserin mesajı, bulunduğu yeri de çeşitlilik gösteriyor. Örneğin taş, toprak, kum gibi doğal alanların insan müdahalesiyle şekillendirilmesi anlamına gelen Arazi Sanatı da sürdürülebilir sanat kapsamına giriyor.
Yeşil ekonomi: Yeşil ekonomi, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından düşük karbon ayak izine sahip, kaynakları verimli kullanan ve sosyal açıdan kapsayıcı bir yaklaşım olarak tanımlanıyor. Çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları kayda değer ölçüde azaltması, bunu yaparken sosyal eşitliği ve toplumsal refahı artırması bekleniyor. Kısacası sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir ekonomi gözüyle bakılıyor. Yeşil bir ekonomide, istihdam ve gelirdeki büyüme, karbon emisyonlarının ve kirliliğin azaltılmasına, gelişmiş enerji ve kaynak verimliliğine, biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetlerinin kaybının önlenmesine bağlı oluyor. Refahın temeli olan doğal varlıkların garanti altına alınması önem kazanıyor. Yeşil ekonomi kavramı sürdürülebilir kalkınmanın yerini almıyor. Ancak ekonomi, yatırım, sermaye, altyapı, istihdam, olumlu sosyal ve çevresel sonuçlara yeni bir odak oluşturuyor.
Yeşil iş: Ekonomi demişken sürdürülebilirliğin istihdam boyutunu da görmezden gelemeyiz. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), yeşil işleri sürdürülebilir kalkınmanın merkezine koyuyor. Çevreyi koruma, ekonomik gelişme ve sosyal kapsayıcılık gibi küresel zorluklara yanıt olarak bu kavrama işaret ediyor. Yeşil bir işin, çevrenin korunmasına veya yenilenmesine katkı sunması gerekiyor. Örneğin karbon emisyonun azaltılması, enerji verimliliğinin artırılması, israfın önlenmesi, geri dönüşüm gibi konulara doğrudan odaklanan istihdam bu kapsama giriyor. Bu çabalar hem doğa hem emek dostu istihdam fırsatları yaratıyor, kaynak verimliliğini artırıyor ve düşük karbonlu sürdürülebilir toplumlar inşa ediyor.
Doğa üzerindeki etkimiz arttıkça bu tarz sürdürülebilirlik akımlarının doğması ve yükselmesi de kaçınılmaz oluyor. Ancak dünyaya iyi baktıkça geleceğe iyi bakabiliriz. Bu bilinçle hareket ederek dünyayı korumaya içinde bulunduğumuz andan başlayabiliriz!