Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Sel, kuraklık ve yangınların yanı sıra iklim krizinin etkileri listesine pestisitler de eklendi. Hava sıcaklıklarındaki tehlikeli artış, yabani otlar ve zararlı haşerelerin çoğalmasına, bu da daha fazla pestisit kullanımına sebep oluyor. Peki son zamanlarda sıkça duyduğumuz ve günlük hayatımızın içine kadar giren pestisitlerin ne kadar zararlı olduğunu biliyor muydunuz? Sadece insanların değil, tüm canlıların sağlığını olumsuz etkiliyor hatta pek çok canlı türünün yok olmasına neden oluyor. Gelin pestisit nedir, nelerde bulunur, insan sağlığını ve doğal yaşamı nasıl etkiler birlikte bakalım.
Pestisit nedir?
Hepimizin tahmin ettiği gibi tarımsal üretimde bakteriler, virüsler, böcekler, kemirgenler, mantarlar, istenmeyen bitkiler (yabani otlar) ve haşerelerin birçok zararlı etkisi var. İşte bu etkileri ortadan kaldırmak için kullanılan toksik etkili kimyasallar “pestisit” olarak tanımlanıyor. Aslında bitkilere zarar veren canlıları öldürmek amacıyla uygulanıyor ancak faydalı böcekler ve kuşları da olumsuz etkiliyor. Çevre ve insan sağlığını da tehdit eden en basit tabiriyle bu tarım zehirleri, işlevlerine ve kimyasal yapılarına göre çeşitli sınıflara ayrılıyor:
Bunların bir de metabolitleri ve ticari formülasyonları bulunuyor. İçinde ilave bazı kimyasal maddeler yer alıyor ve zehirli olabiliyor. Tam da burada metabolitin ne olduğunu açıklamakta fayda var. Bir pestisit molekülü ısı, ışık, oksijen gibi etkenlerle bozunuyor ve başka bir kimyasal forma dönüşüyor. İşte bunun sonucunda ortaya çıkan molekül metabolit olarak tanımlanıyor ve ana molekülden çok daha fazla zehirli olabiliyor. Örneğin çok daha eskiden kullanılan Diklorodifeniltrikloroetan (DDT) ve lindan gibi pestisitlerin çoğu, toprakta ve suda yıllarca kalabiliyor. DDT ana molekülü yukarıda bahsettiğimiz şekilde bozunuyor ve zaman içinde daha da zehirli olan DDE metabolitine dönüşüyor.
Pestisit nelerde bulunur? İnsan sağlığını ve doğal yaşamı nasıl etkiler?
Bu tarım zehirleri toprağın canlılığını olumsuz etkiliyor, onu kirletiyor, bozuyor ve gıdalarda kalıntı bırakıyor. Yani mutfağımızdan eksik etmediğimiz sebzeler ve meyvelerde bulunuyor. Biz bunları yediğimizde zehre ne kadar çok maruz kaldıysak sağlığımız da o kadar etkileniyor; akut ya da kronik hastalıklar ortaya çıkabiliyor.
Pestisitler doğası gereği, insanlar da dahil olmak üzere diğer organizmalar için potansiyel olarak toksiktir. İnsanlarda kısırlık, hormonal sistemde ve sinir sisteminde bozukluklar ve kanser gibi sağlık sorunlarına sebep olabilen bu tarım zehirlerinin güvenli bir şekilde kullanılmaları ve uygun şekilde bertaraf edilmeleri gerekiyor. Hepimiz gıda ve su yoluyla bu zehirlere maruz kalıyoruz. Ancak özellikle tarım işçileri gibi doğrudan pestisitlerle çalışanlar ve bunların uygulandığı bölgede bulunan kişiler büyük risk altında.
Korunmak mümkün mü?
Pestisitle mücadele konusunda Türkiye’den güzel bir örnek var: Zehirsiz Sofralar Projesi. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği – PAN Europe (Avrupa Pestisit Eylem Ağı) ortaklığında yürütülen bu proje, pestisitlerin zararları hakkında farkındalık yaratmak ve Türkiye’deki kullanımını azaltmayı hedefliyor. Bu projeye göre; “entegre zararlı yönetimi” gibi doğa dostu tekniklerle, agro-ekoloji, organik tarım, permakültür tasarımı, koruyucu tarım, biyodinamik tarım, onarıcı tarım gibi yöntemlerle pestisit kullanımını azaltmak mümkün. Tabii bunun gerçekleşmesi için politika yapıcılar ve karar vericilerin bu konuda çalışmalar yürütmesi gerekli. Bunun yanında çiftçiler ve biz tüketicilerin de yapabileceği şeyler var. Çiftçiler biyolojik çeşitliliği koruyabilir, mevsimsel ürünler yetiştirebilir, doğa dostu tarım tekniklerini kullanabilirler. Bu teknikler kamu politikalarıyla desteklenir ve yaygın hale getirilirse, çiftçilere bu konuda eğitimler düzenlenirse bu tarım zehirlerinin kullanımı azalır ve ürün verimliliği artar.
Biz tüketicilere gelince... Ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesi ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, gıda dahil satışa sunulan her türlü mal ve hizmetin insan yaşamı ve sağlığı açısından kullanıcısına zarar vermeyecek durumda olması gerektiğini söylüyor. Yani öncelikle haklarımızı bilmemiz gerekiyor. Dışarıdan aldığımız meyve ve sebzeleri yemeden önce bol su ile iyice yıkayabilir, bir kabın içinde soğuk ve duru suda bir süre bekletebilir, ardından temiz bir bezle kurutabiliriz. Ancak ne yazık ki üzerindeki kimyasallardan arındırmak için yeterli olmadığını da bilmeliyiz. Meyve ve sebzeleri yıkamadan önce ellerimizi sabun ve su ile yıkamayı da ihmal etmemeliyiz. “Önce sağlık” mantığıyla doğa dostu organik sertifikalı gıdalar tüketebiliriz. Narenciyelerin kabuklarındaki pestisitlerden kurtulmak için kabuğunu soyabiliriz. Varsa bahçemizde meyve ve sebzelerimizi kendimiz yetiştirebiliriz. Organik atıklarımızı değerlendirerek kompost yapabiliriz.
Artık pestisit nedir bildiğimize göre onlardan korunmak için neler yapmamız gerektiğini de biliyoruz. Çevremizi korumaya bugünden başlamalı, zehirsiz bir dünya için sorumluluk almaya devam etmeliyiz.