Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Bu içerik bbvaopenmind.com’da yayınlanan “What Can I Do About Climate Change?” adlı makaleden uyarlanmıştır.
İklim değişikliğinin gezegen üzerindeki etkileri gözle görülür şekilde hissedilirken dünyadaki çözüm arayışları da hız kazanmaya devam ediyor. 1992’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin kabul edilmesinden beri biliyoruz ki insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera sazları (GHG) dünyamızı sürekli olarak ısıtıyor ve iklimi değiştiriyor. Düzenli olarak uluslararası iklim zirveleri toplanıyor, hükümetler arasında anlaşmalar imzalanıyor. Bireysel tüketiciler olarak bu iklim politikalarını yakından takip ediyoruz, fakat daha fazlasını da mümkün.
Dünyanın önde gelen şirketlerinin başta fosil yakıt tüketimleri olmak üzere atmosferdeki tüm emisyonların %70’ini oluşturduğu biliniyor. Burada hükümetlere ve şirketlere pek çok sorumluluk düştüğü ortada. Fakat bireysel olarak yapabileceklerimiz de yok mu? Bilim insanları sıradan insanların da günlük aktiviteleri nedeniyle emisyonlarda önemli bir payı olduğunu ve bireysel olarak evlerimizde yapacağımız ufak değişikliklerle çözümün parçası olabileceğimizi hatırlatıyorlar. Peki nasıl? Bireysel tercihlerimizle emisyonların ne kadarından sorumluyuz? Araştırmalar bu konuda neler söylüyor? Dönüşüm için neler yapabiliriz? Gelin şimdi bu sorulara birlikte yanıt bulalım.
Bireysel kullanıcılar emisyonların ne kadarından sorumlu?
Sera gazı emisyonlarında bireysel kullanıcıların payını iki boyutta değerlendirmek mümkün. Bunlardan ilki; evlerimizde ısıtma, soğutma, yemek pişirme gibi aktivitelerimiz sırasında harcadığımız enerjiden ve özel araçlarımızı çalıştırırken kullandığımız yakıt tüketiminden kaynaklı emisyonlar. Diğeri ise başta petrol, gaz ve enerji şirketleri olmak üzere genel olarak sanayi, ulaşım, hayvancılık ve tarım sektörlerinin faaliyetleri sırasında açığa çıkan dolaylı emisyonlar. Tüm bu sektörler ve şirketlerde gerçekleşen üretim faaliyetlerinin hedefi nihayetinde tüketici. Bu nedenle doğrudan ya da dolaylı her iki emisyon türünde bireysel kullanıcılar olarak bizlerin de etkisi bulunuyor.
Michigan Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma ABD’de doğrudan haneler tarafından üretilen sera gazı emisyonlarının küresel emisyonların yaklaşık %20'sini oluşturduğunu öngörüyor. Buna satın aldığımız, tükettiğimiz, kiraladığımız hizmetler ve kullandığımız enerjilerden kaynaklanan dolaylı emisyonları da eklersek ülkeler arasında farklılıklar olmakla birlikte, küresel karbon ayak izinde haneye düşen pay %60'ın üzerine çıkıyor. Gerçekten de büyük bir oran. Bazı ülkelerdeki veriler ise şöyle: ABD'de %80'i aşkın, Çin’de %30-40 dolaylarında, Kanada %44 ve Japonya'da ise yaklaşık %40 oranında seyrediyor.
Araştırmaya göre; emisyonların oluşmasında zengin ve fakir ülkeler arasında olduğu gibi yüksek ve düşük gelirli haneler arasında da belirgin bir fark var. Amerika’da kişi başına düşen ortalama karbon ayak izi, küresel değerin beş katından fazla. Aynı zamanda ABD'deki yüksek gelirli bir hane atmosfere yoksul ailelerinkinden beş kat daha emisyon yayıyor. Başka bir tahmine göre, bir hanenin geliri iki katına çıktığında karbon ayak izi %66 oranında artıyor.
Peki Türkiye’de durum ne? TÜİK’in en son yayımlanan verilerine göre; ülkemizde kişi başı toplam sera gazı emisyonu 1990 yılında 4 ton iken, 2020 yılına kadar sürekli artarak 6,3 ton’a ulaşmış durumda. Aynı veriler arasında sera gazı emisyonlarının sektörel dağılımına bakarsak; en büyük payı %70,2 ile enerji kaynaklı emisyonlar oluşturuyor. Bunu %14 ile tarım, %12,7 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı takip ediyor. Sonuçta doğrudan ve dolaylı emisyonlar üzerindeki payımızı düşününce çözüm noktasında yapabileceklerimiz hiç de az değil. İklim değişikliğiyle mücadelede tüketim davranışlarımızı değiştirmek öncelikli gerçekten de önemli sonuçlar doğurabilir.
Araştırma verileri ne diyor?
Tahminlere göre bireysel olarak sebep olduğumuz doğrudan emisyonlarda en büyük etki %73’le ulaşım faaliyetlerimizden kaynaklanıyor. Tedarik zincirleri ile bağlantılı dolaylı emisyonlarımızdaki payımız hesaplamak ise çok fazla kategori içerdiği için daha güç olabilir. Michigan Üniversitesindeki araştırmacılar bu nedenle, dolaylı emisyonları içeren karbon ayak izini konut, ulaşım, hizmetler, yiyecek ve giyim olarak beş kategoriye ayırarak incelemiş ve çarpıcı veriler ortaya koymuş. Sonuçlar şöyle:
ABD’de konut kaynaklı emisyonlar %34 ile en yüksek etkiye sahip ve bunların da dörtte üçü başta elektrik ve gaz olmak üzere evde tüketilen enerjilerden geliyor. Ulaşım ise doğrudan ve dolaylı ev emisyonlarının %30'unu oluşturuyor. Bunun yalnızca %23'ü araç yakıtlarından, kalan %7’si toplu taşıma ve diğer ulaşım servislerinden kaynaklanıyor. Hanelerin satın aldığı hizmetler emisyonlara %19 oranında katkı sağlarken ve besin tüketimleri %17 oranında etkiye sahip. Diğer yandan giyim tercihleri bu hanelerin diğer ülkelerde neden olduğu toplam dolaylı emisyonların %12'sine tekabül ediyor.
Araştırma sonuçları bireysel etkilerimizi görmemiz açısından oldukça çarpıcı. Peki ama bu etkiyi nasıl yönetebiliriz? İklim değişikliğine karşı alabileceğimiz önlemler neler?
İklim değişikliği için bireysel olarak ne yapabiliriz?
Ev içi tüketimde enerji israfından kaçınmak bireysel çözümlerin başında geliyor. Bunun için alınabilecek bazı önlemler şunlar olabilir: Ampulleri uzun ömürlü LED'lerle değiştirmek, elektronik cihazları kullanmadığımızda fişten çekmek, ev izolasyonunda ısı kaçağını önleyecek sistemler kullanmak, kullandığımız tüm cihazlarda elektrik tüketimini minimuma indirmek, az enerji harcayan elektronik cihazları tercih etmek.
Gıdaların iklim kriziyle mücadeledeki payı hala yüksek. Alışveriş listesinde bazı değişiklikler yapmak çözüme katkıda bulunabilir. Bunun için et tüketimini sınırlayıp sebze ağırlıklı bir liste hazırlamayı düşünebiliriz. Araştırmalar hayvancılık sektörünün küresel sera gazlarının %5'ini doğrudan yaydığını ve bunun da toplam yaşam döngüsü içerisinde %14,5'e kadar çıktığını gösteriyor.
Özellikle moda sektörü tüketim hızının en fazla olduğu alanlardan biri. Kıyafet alışverişlerinde nitelik olarak daha uzun ömürlü giysileri tercih etmek daha az ürün satın almayı sağlayabilir. Bunun yanı sıra eskimiş kıyafetleri tamir etmek, ikinci el olarak satmak, bağışlamak veya geri dönüştürerek onlardan yeni ve farklı ürünler tasarlamak gibi seçenekler de değerlendirilebilir.
Uçakların karbon ayak izi oluşumunu en çok artıran ulaşım araçları olduğu biliniyor. Özellikle kısa mesafelerde yürümek ya da bisiklete binmek karbon emisyonlarını azaltmada faydalı bir yöntem olabilir. Ayrıca özel araç yerine toplu taşımayı kullanmak veya araçları paylaşımlı kullanmak yakıt tüketimi sırasında atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının azaltılmasında ufak da olsa bir rol oynayabilir.
Atıkları dönüştürmek gündelik hayatımıza katabileceğimiz harika bir sürdürülebilirlik pratiği olabilir. Böylece çöpleri kompost yaparak toprağa faydalı hale getirebiliriz.
Satın alınan ürünlerin tedariki sırasındaki atmosfere yayılan sera gazlarını da hesaba katmak gerekiyor. Her ne kadar bu oran toplam gıda emisyonları içinde %10 gibi küçük bir dilimi kapsıyor olsa da ürünleri satın alırken yerel üreticileri desteklemeyi bir önlem olarak benimseyebiliriz.
Çevreci taşıt kullanımı da iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynar. Çevreci taşıt kredisi seçeneği ile siz de çevreye daha az zarar veren araçlara sahip olabilirsiniz. Elektrikli veya hibrit araçlar enerji israfını azaltırken, emisyon salınımını da minimize eder. Siz de çevreye duyarlı bir taşıt seçerek karbon ayak izinizi azaltabilir ve iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunabilirsiniz.
Özetle atmosfere yayılan sera gazı emisyonlarında bireysel olarak hepimizin payı bulunuyor. Bu durumda gündelik alışkanlıklarımızda doğayı korumayı önceliğimiz haline getirerek iklim değişikliğine karşı kendi önlemimizi alabiliriz. Unutmayalım ki geleceğe iyi bakmak ancak ve ancak dünyaya iyi bakmakla mümkün.