Sağlık İçin En Büyük Çevresel Risk: Hava Kirliliği Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Bu içerik bbvaopenmind.com’da yayımlanan “Air Pollution, the Greatest Environmental Risk to Health” adlı makaleden uyarlanmıştır.

 

Temiz hava solumak... Bu eylemi gerçekleştirmek günümüzde neredeyse imkânsız. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre küresel nüfusun neredeyse tamamı, yüzde 99’u kirli hava soluyor. Bilim dünyasında en çok araştırılan konulardan biri olsa da hava kirliliğine bağlı ölümler her yıl yaşanıyor. Peki çağımızın en önemli çevresel riski olarak görülen hava kirliliği ne zaman başladı, dünden bugüne nasıl ilerledi, Türkiye’de durum nasıl, daha yakından bakmak ister misiniz?

 

Okul sıralarında öğrendiğimiz bilgilere göre dünya atmosferi yaklaşık olarak yüzde 78 azot (N2), yüzde 21 oksijen (O2), yüzde 0,9 argon ve yüzde 0,04 karbondioksit (CO2) dahil olmak üzere yüzde 0,1 diğer gazlardan oluşuyor. Ancak Jeoloji Ansiklopedisine göre, Sanayi Devrimi’nden bu yana karbonidoksit yüzde 0.0385’ten yüzde 0.0414’e yükseldi, bu da oksijeni yüzde 20.9435’ten yüzde 20.9406’ya düşürdü. Azot oksitler (NOx), kükürt dioksit (SO₂), karbonmonoksit (CO), ozon (O₃) ve partikül madde (PM) gibi diğer kirleticiler de insan faaliyetinin bir sonucu olarak artış gösterdi. DSÖ’ye göre, insanların yüzde 99’unun kirli hava soluduğu ve yılda yedi milyon ölümle bağlantılı olduğu düşünüldüğünde, Birleşmiş Milletler’in hava kirliliğini “çağımızın en önemli çevre sağlığı riski” olarak tanımlaması anlaşılabilir. Birkaç yıl önce medyada hava kirliliği ve ölüm oranı arasındaki bağlantıyı reddeden sesler yükselse de birçok kaynak bu iki kavramın birbiriyle yakından ilişkili olduğunu gözler önüne seriyor.

 

Hava kirliliğinin nedenleri ve insanlar üzerindeki etkileri nelerdir?

Hava kirliliğini her gün görüyor ve yaşıyoruz. Bir şehrin üzerine kahverengi bir sis çöktüğünde, yoğun bir otoyolda egzoz dalgaları oluştuğunda veya bir bacadan bir duman yükseldiğinde... Peki bunlar neden oluyor dersiniz? Cevap verelim: İnsan kaynaklı faaliyetler sonucu. Bu insan kaynaklı faaliyetleri de şöyle sıralamak mümkün:

  • Araç emisyonları,
  • Çevreye zararlı kozmetikler,
  • Üretim ve tüketimden kaynaklı atıklar,
  • Fosil yakıtlar,
  • Kimyasal üretimden kaynaklanan duman,
  • Tarım ilaçları ve pestisitler,
  • Nüfus artışı,
  • Çarpık kentleşme.

 

Hava kirliliğine neden olan bu faaliyetlerin insan üzerinde yarattığı kısa vadeli etkiler arasında ise zatürree veya bronşit gibi hastalıklar, baş ağrısı, baş dönmesi ve mide bulantısı ayrıca burun, boğaz, gözler veya ciltte tahriş gibi rahatsızlıklar yer alıyor. Hava kirliliğinin uzun vadeli etkileri ise yıllarca hatta ömür boyu sürebiliyor. Bunlar arasında kalp hastalığı, akciğer kanseri ve amfizem gibi solunum yolu hastalıkları bulunuyor. İnsanların sinir sistemine, beynine, böbreklerine, karaciğerine ve diğer organlarına uzun süreli zarar verebiliyor, sonuç ölüme kadar gidebiliyor.

 

Antik Çağ’dan Sanayi Devrimi’ne

Biraz da hava kirliliğinin geçmişine doğru bir yolculuk yapalım mı? Gerçek şu ki, hava kalitesiyle ilgili endişeler, Sanayi Devrimi’nden bile çok daha eskiye dayanıyor. Bu konuyla ilgili en eski referans, MÖ 400 civarında Havalar, sular ve yerler adlı çalışmasında hastalıkları hava kalitesiyle ilişkilendiren Hipokrat’a atfediliyor. Tıbbın babası, nemli batı rüzgarlarına maruz kalan şehir sakinlerinin kirli ve sağlıksız hava nedeniyle derin, boğuk seslere sahip olduklarını söylemişti. Bir süre sonra, Seneca gibi Romalı yazarlar şehirlerdeki ocaklardan çıkan dumanın olumsuz etkiler oluşturduğu konusunda varsayımda bulundular. Doğuda, Arap ve Çinli yazarlar, yanan kömürün dumanından kaynaklanan riskler konusunda uyardılar. İngiltere’de, dumanın sağlığa zararları nedeniyle kömüre karşı ilk mevzuat 1273’te Duman Azaltma Yasası ile çıkarıldı.

 

Endüstrinin gelişmesiyle birlikte, özellikle Londra gibi büyük şehirlerde hava kirliliği ile ilgili endişeler ivme kazandı. 17. yüzyılda John Evelyn, Fumifugium veya The Inconvenience of the Aer and Smoak of London’ı yayımlamıştı. Sağlık üzerindeki etkileri henüz ayrıntılı olarak bilinmemekle birlikte, kirlilik ve ölüm oranı arasında bir ilişki seziliyordu, bu nedenle Evelyn endüstrileri kentsel yığınların dışına taşımayı önerdi. Bu nedenle, Sanayi Devrimi sebebiyle CO2, SO2, NO2 ve amonyak (NH3) emisyonları üretilmeye başladığından, bunların insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda da artan bir endişe vardı. Bardağı taşıran son damla, Öldüren Sis olarak da bilinen Büyük Londra Sisi (Great Smog of London) oldu. Kömür kullanımındaki artış sebebiyle 1952 yılının aralık ayında gerçekleşen bu olay, Londra’yı yoğun bir kirlilik ve pusuyla kapladı, trafiğin durmasına sebep oldu.

 

Büyük Londra Sisi sonucunda çoğu çocuk, yaşlı ve solunum problemi olan yaklaşık 12 bin kişi öldü ve 100 bin kişi hastalandı. Daha sonra 1956’da Temiz Hava Yasası yürürlüğe girdi. Aynı zamanda, diğer ülkeler de tesisleri kapatarak ve daha fazla verimlilik arayarak hava kalitesini düzenlemeye başladı. Sonuç olarak, 1962-1975 yılları arasında, Londra’da ortamdaki duman ve SO2 konsantrasyonları yüzde 60 oranında düştü. Avrupa genelinde, SO2 emisyonları 1980’lerde zirveye ulaştı. 1970 yılına kadar, Avrupa kıtası ve Kuzey Amerika, küresel toplamın yüzde 80’inden fazlasını oluşturan hava kirleticilerinin ana yayıcılarıydı.

 

Hava kirliliği ve ölüm

Aynı zamanda, asit yağmuru gibi olaylardan sorumlu olan kirleticilerin uzun mesafeli taşınması ve bunun ormanlar üzerindeki etkisi de kabul edildi. 1990’larda, genellikle 10 mikrondan küçük (PM10) ve 2,5 mikrondan küçük (PM2.5) parçacıklar olarak sınıflandırılan partiküler madde (PM) olarak adlandırılan başka bir büyük tehdit tespit edildi. 1993 yılında, Six Cities Study (Altı Şehir Çalışması) olarak da bilinen Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, kirlilik seviyeleri ile ortalama yaşam süresi arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösterdi ve PM2.5 düzeyi yüksek şehirlerde yaşayan insanların daha temiz şehirlerde yaşayanlardan iki ilâ üç yıl daha az yaşadığını ortaya koydu. Bugün PM2.5’in her yıl dünya çapında 4,2 milyon erken ölümden ve 100 milyon yıllık yaşam kaybından sorumlu olduğu tahmin ediliyor, hatta Büyük Londra Sis’inden çok daha iyi olan atmosferik koşullarda bile.

Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, kirlilik seviyeleri ile ortalama yaşam süresi arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösterdi ve PM2.5 düzeyi yüksek şehirlerde yaşayan insanların daha temiz şehirlerde yaşayanlardan iki ile üç yıl daha az yaşadığını ortaya koydu.

Peki hava kirliliği ile ölüm arasındaki, BM’nin her dokuz ölümden birinin sorumlu olduğunu söylediği bu bağlantı ne ölçüde kanıtlandı? Altı Şehir Çalışmasından bu yana binlerce araştırma bu bağlantıyı doğruladı; DSÖ Halk Sağlığı Departmanı Müdürü María Neira’nın Aralık 2020’de El País gazetesinde yazdığına göre, bu tür 70 binden fazla çalışma var. Akciğer sağlığı ve hava kirliliği uzmanı Janice Nolen, The New Republic’e bunun bilim dünyasında en çok araştırılan konulardan biri olduğunu söyledi. New York Üniversitesi tıp ve çevre sağlığı profesörü ve uluslararası Küresel Hastalık Yükü çalışmasında hava kirliliği raporunun ortak yazarı George Thurston, Greenpeace’in Birleşik Krallık’taki araştırmacı gazetecilik projesi Unearthed’e, hava kirliliğinin arkasındaki bilimin iklim değişikliğinden bile daha güçlü olduğunu söyledi.

 

Bununla birlikte, Unearthed’ın da açıkladığı gibi, esas olarak kardiyovasküler krizler veya solunum yolu hastalıkları kaynaklı hava kirliliğine bağlı ölümlere ilişkin (2013 yılında DSÖ, bu faktörü kanser nedeni olarak da dahil etmiştir) tahminlerin açıklığa kavuşturulmasında fayda var. Bu nedenle, yayımlanan tahmini ölüm rakamları, Harvard çalışmasında olduğu gibi, aslında nüfusun ortalama yaşam süresi üzerindeki etkisini ifade etmenin bir yolu: Birleşik Krallık'ta PM2.5 nedeniyle 29.000 ölümden bahsederken, bu, insanlar için toplam 340.000 yıl veya nüfus başına ortalama üç gün kaybı olarak da ifade edilebilecek olan 11.5 yıllık bir yaşam kaybı demek.

Daha temiz hava için küçük adımlar

Sorunun ciddiyeti karşısında, gelişmiş ülkelerde kabul edilen mevzuat, 1970 ve 1980’lerden 2016 yılına kadar Avrupa ve Kuzey Amerika’daki SO2 emisyonlarında yüzde 90’lık bir düşüşe ve NO2 ve PM emisyonlarında 1990’lardan bu yana yüzde 50'den fazla düşüşe yol açtı. Bununla birlikte, Çin ve Güney Asya, SO2 için yalnızca yüzde 15’lik bir toplam azalmayla sonuçlanan en kirletici bölgeler olarak yerini aldı; NO2, amonyak ve PM küresel olarak artmaya devam etti. Bugün 1952’deki Büyük Londra Sisi ile karşılaştırılabilecek en büyük problemler Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki şehirleri etkiliyor. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerdeki ilerlemeye rağmen, bugün en büyük yükü gelişmekte olan ülkeler üstlense de, küresel hava kirliliği büyümeye devam etti. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, hava kirliliğinden kaynaklanan erken ölümlerin yüzde 91'i, özellikle Asya’da olmak üzere düşük ve orta gelirli ülkelerde yoğunlaşıyor.

 

İklim değişikliği konusundaki farkındalık, çevre kirliliğini azaltmayı vadeden düzenlemelerin yayılmasına yardımcı oldu. Güçlü bir iklim taahhüdü vadeden Çin bile son yıllarda SO2 ve NO2 emisyonlarını azaltmayı başardı. Bazı uzmanlar geleceğe umutla bakıyor: 2020’de Royal Society A tarafından yayımlanan bir incelemeye göre; dünya, birkaç büyük gaz halindeki hava kirleticinin maksimum emisyon noktasını geçti. Çalışma; temkinli olmamız gerektiğini, çünkü PM’ye önemli bir katkıda bulunan amonyak emisyonlarının artmaya devam ettiğini ve bu gazların genel emisyonları yukarı çekebileceğini belirtiyor.

 

2021’de DSÖ, hava kirliliğinin güvenli limiti olmadığı için 2005’ten bu yana ilk kez hava kalitesi kriterlerini güncelleyerek öncekinden daha katı hale getirdi. Ancak önümüzdeki yıllarda hava kirliliğinde olası azalmaya ilişkin en iyimser tahminlerin karşılanacağına güvenirken, unutmamamız gereken bir şey var. Yaşadığımız bölge DSÖ tarafından önerilen maksimum gaz seviyelerinin altında olsa bile bu kurum bize, sağlığımızı tehlikeye atan PM için güvenli limit olmadığından kılavuzların yalnızca riski en aza indirmeye çalıştığını hatırlatıyor.

 

Türkiye’de hava kirliliğinin durumu

IQAir tarafından yayımlanan ve dünya çapında 117 ülke ve 6 bin 475 şehirdeki hava izleme istasyonlarından alınan PM2.5 yoğunluğu ölçümlerine dayanan 2021 Dünya Hava Kirliliği Raporu’na göre, dünyanın en kirli havasına sahip 46. ülkesi Türkiye. Rapor, Ankara’nın dünyanın en kirli 54. başkenti, Iğdır’ın ise Avrupa’nın hava kirliliği en yoğun şehri olduğunu söylüyor. Rapor ayrıca analiz ettiği 117 ülkenin hiçbirinin Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği hava kalitesi standartlarını karşılamadığını ortaya koyuyor.

 

Ülkemizdeki hava kirliliğinin durumu hakkında çarpıcı bilgiler veren Temiz Hava Hakkı Platformu’nun yayımladığı “Kara Rapor 2021: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri”ne göre ise, 2020 yılında Türkiye’deki illerin yarısından fazlasında (42 il) kanserojen olan ince partikül madde (PM2.5) seviyesi yeterli düzeyde ölçülmedi. 2020 yılında yeterli ölçüm yapılan 175 istasyonun yüzde 97,7’sinde yıllık PM10 ortalaması Dünya Sağlık Örgütü kılavuz sınır değerlerinin üzerinde. Ayrıca, Türkiye’nin yarısından fazlasında (45 il) hava kirliliği ulusal sınır değerlerini aşmış bulunuyor.

 

Hava kirliliğini önlemek için biz neler yapabiliriz?

Hava kirliliği yıllık 7 milyona yakın ölümle ilişkilendiriliyor ve günümüzün en büyük çevresel sağlık tehdidi olarak görülüyor. Bunu önlemek için günlük hayatımızda dikkat etmemiz gereken bazı şeyler var:

  • Evlerimizde ve ofislerimizde harcadığımız elektrik, su ve doğalgaz gibi kaynaklar karbon ayak izi oluşumunda büyük etkilere sahip olduğu için bu kaynakları tutumlu kullanarak hem tasarruf edebilir hem de dünyaya bıraktığımız izi biraz olsun azaltabiliriz.
  • Toplu taşıma kullanabilir, kısa geziler için yürüme veya bisiklet gibi aktif ulaşım türlerini tercih edebilir ya da e-scooter, e-bisiklet gibi araç paylaşım hizmetlerinden yararlanabiliriz.
  • Küresel emisyonlar üzerinde etkisi olan, bir bireyin karbon ayak izinin neredeyse üçte birini oluşturan beslenme şeklimizi değiştirebilir ve sürdürülebilir beslenmeye yönelebiliriz.
  • Kâğıt, plastik, metaller ve organik malzemeleri geri dönüştürebiliriz. Böylece çöp depolama tesislerine giden atık miktarı azalır ve daha az zararlı gaz açığa çıkar. Bunu yaparak sadece çevremizi temiz tutmakla kalmaz, aynı zamanda doğal kaynaklarımızı korur, enerji ve su israfını önleriz.
  • Plastik atıklar doğada uzun süre çözünmeden kaldığı için toprak ve su kirliliğine sebep oluyor. Ayrıca plastiklerin üretiminde zararlı gazlar atmosfere salınıyor. Bunun nedeni plastiklerin hammaddesinin petrol ve kömür gibi fosil maddeler olması. İşte bu yüzden plastik atıklarımızı azaltabiliriz.
  • Ateş yakmayarak, cam, plastik, izmarit gibi maddeleri atmayarak orman yangınlarını engelleyebiliriz.
  • Doğaya zarar vermeyen, üretiminde hayvanlar üzerinde test yapılmayan, paraben, SLS, BHA gibi maddeler içermeyen sürdürülebilir kozmetik ürünlerini kullanabiliriz.

 

Çağımızın en büyük zorluklarından biri çevre ve iklim değişiklikleriyle mücadele etmektir. Bu sorunların üstesinden gelmek için hepimizin bir rolü vardır. Fosil yakıtlardan kaynaklanan kirliliği azaltmak ve çevreyi korumak için temiz enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeliyiz. Karbon salınımını azaltmak için de karbon yakalama ve depolama teknolojilerini benimsemeliyiz. Ormanlarımızı korumak ve gıda israfını azaltmak da ekosistem için hayati önem taşır. Gelecek nesiller için daha iyi bir dünya yaratma hedefimizde, çevre dostu çözümleri öncelikli olarak değerlendirmeliyiz. Çevreci taşıtlar, çevre üzerindeki etkimizi azaltmak için harika bir seçenektir. Elektrikli ve hibrit araçlar, düşük emisyon salınımı ile çevre dostu bir ulaşım imkanı sunar. Garanti BBVA olarak, çevre duyarlılığını teşvik ediyor ve çevreci taşıt kullanımını önemsiyoruz. Bu amaçla çevreci taşıt kredisi seçeneğini sunuyoruz. Çevreci taşıt kredisi ile çevreye zarar vermeden sürdürülebilir bir taşıt sahibi olabilir ve aynı zamanda tasarruf yapabilirsiniz. Daha temiz bir çevre ve yaşanabilir bir dünya için siz de çevreci taşıt kredisinden yararlanabilirsiniz. Detaylı bilgi için çevreci taşıt kredisi sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

 

Hepimiz temiz hava solumayı hak ediyoruz. Tüm bunlara dikkat ederek hem kaynaklarımızı hem de havamızı koruyalım. Geleceğe iyi bakmak için dünyaya bugünden iyi bakalım!

Etiketler:
  • Çevre

  • Temiz Enerji

  • İklim Değişikliği