Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Bu içerik bbva.com’da yayımlanan “¿Qué es la sobrecapacidad del planeta? Los recursos no son infinitos” adlı makaleden uyarlanmıştır.
Gezegenimizin fiziksel, biyolojik ve jeolojik kaynakları sınırlı. Yani tüketebileceğimiz belirli miktarda kaynağımız bulunuyor ve her yıl bu değerli kaynaklarımızı 12 ay dolmadan tüketiyoruz. İşte uzmanların ‘kapasite aşımı’ dedikleri şey de bu ve gezegenimizin sürdürülebilirliği açısından birtakım olumsuz sonuçlara sebep oluyor. Peki kapasite aşımı ne anlama geliyor, nasıl belirleniyor, bunun önüne nasıl geçebiliriz gelin bu soruların cevaplarına birlikte bakalım.
1970’lerden günümüze kapasite aşımı
Önce kapasite aşımının ne anlama geldiğini açıklayalım. Belirli bir yılda ekolojik kaynaklara olan talebimizin, dünyanın o yılda yeniden üretebileceği miktarı aştığını ifade eden bu kavram, çevreye hasar verdiğimizin en net göstergesi. Şimdi 1970’lere doğru bir gezintiye çıkalım ve o günlerden bugüne kaynaklarımızı nasıl kullandığımıza bir bakalım.
1970 yılının Ocak ayında Nijerya’daki iç savaş sona erer. Nisan ayı gelir, The Beatles dağılır ve Apollo 13 görevi başlar. Eylül’de Salvador Allende Şili başkanlık seçimlerini kazanır ve Kasım ayında Cyclone Bhola Bangladeş’i harap ederek bugüne kadarki en kötü iklim felaketlerinden birine neden olur. Aynı yılın 29 Aralık’ı insanlığın ilk defa, gezegenin kapasitesini aştığı gün olur. 1970, insanoğlunun gezegenin fiziksel, biyolojik ve jeolojik sınırlarını aşmadan yaşadığı son yıl oldu. Yani tüm insanlık, dünyanın 12 ayda yenileyebileceğinden daha fazla kaynak tüketmedi. O zamandan beri, gezegenin kapasitesinin aşıldığı günü öne çekmeye devam ediyoruz. 2021’de gezegenimizin bize sunduğu kaynakları 29 Temmuz itibarıyla tükettik. 2022’de ise bu tarih 28 Temmuz olarak belirlendi. Bu, kaynaklarımızı bir önceki yıla göre bir gün önceden tükettiğimiz anlamına geliyor.
Gezegenimizin yıllık bir bütçesi, yani ertesi yıl arzdan ödün vermeden tüketebileceğimiz belirli miktarda kaynağı var. Ekonomik benzetmeden devam edelim, bütçe yönetimine dikkat etmezsek borçlanmak kaçınılmaz olur. İlk olarak Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network) tarafından geliştirilen kapasite aşımı kavramının arkasındaki ana fikir de bu.
Günümüzde Küresel Ayak İzi Ağı, gezegenin dört bir yanından gelen tüketim verilerine dayanarak, gezegenimizin sahip olduğu ve 1 yıl boyunca kullanabileceğimiz kaynakları o yıl içinde hangi gün tükettiğimizi yıllık olarak hesaplıyor. Bu tarih, insanlığın diğer yıllar için mevcut olması gereken kaynaklara dayalı olarak ödünç alınan zamanla yaşadığı günü işaret ediyor. Tüketim hesaplaması BM, Uluslararası Enerji Ajansı veya belirli ulusal kurumların kamu veri tabanlarından yapılıyor. Öte yandan kaynakların miktarı ve kullanımı ise, çevresel etki gibi diğer değişkenlerin yanı sıra, mevcut orman ürünleri, tekstil, mobilya, ambalaj ve gıda sanayisi tarafından kullanılan bitkisel liflerin miktarı, enerji üretme kapasitesi, altyapı ve ulaşım ağları inşa etmek için gerekli olan alanla ve küreselleşmeden kaynaklanan kirliliğin (sera gazlarından maden atıklarına kadar) etkisi dikkate alınarak hesaplanıyor.
Bu veriler tüm ülkeler ve bölgeler için her zaman güncel olmadığından, Küresel Ayak İzi Ağı bunları mevcut en son gerçek bilgilere dayanarak tahmin ediyor. Sonuç, 1970’ten beri hep aynı: Her yıl gezegenin kaynaklarını biraz daha erken tüketiyoruz. Yani tek bir dünya bize yetmiyor ve 1.75 dünyamız varmış gibi yaşıyoruz. Fakat tüm ülkeler eşit derecede sorumlu değil.
Kapasite aşımının arkasında kim var?
Gezegenin kapasite aşımı kavramı eleştiriden muaf değil. Bu eleştirilerin büyük çoğunluğu da kullanılan metodoloji ve verilerden kaynaklanıyor. Genel olarak, eleştirmenler, insanların gezegen üzerindeki etkilerinin çok sayıda ve çeşitli olduğuna (ormansızlaşma, arazi kullanımındaki değişiklikler, madencilik, gaz emisyonları, plastik kirliliği, habitatların yok edilmesi, aşırı avlanma vb.) ve bunları kapasite aşımı günü kadar basit bir ölçüye indirmenin imkânsız olduğuna dikkat çekiyor. Tabii ki, mesaj hâlâ şok edici.
Kaynak tüketimi ülkelerin yaşam tarzına göre değişkenlik gösteriyor. Gezegenimizin tüm kaynakları ortalama bir Amerikalı gibi tüketilseydi, 5.1 gezegene ihtiyacımız olurdu. İspanyollar gibi yaşasaydık, 2.8 gezegene, Yemenliler, Afganlar, Haitililer ve Angolalılar gibi yaşasaydık 0,3 ilâ 0,5 arasında bir gezegene ihtiyacımız olurdu. Bu nedenle, iklim değişikliğinde olduğu gibi, “hepimiz eşit derecede sorumlu muyuz?” diye sormakta fayda var. Gezegenin kapasite aşımı kavramını bir kenara bırakırsak, The Lancet Planetary Health’de yakın zamanda yayımlanan bir araştırma, son yarım yüzyılda her ülkedeki kaynakların kullanımını analiz etti. Araştırmanın amacı, bugün yaşadığımız ekolojik krizde her ulusun tarihsel sorumluluğunu ölçmekti. Ana sonuç, zengin ve fakir arasındaki eşitsizliğin bariz olduğuydu.
Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimi Okulu (London School of Economics and Political Science) ve Leeds Üniversitesi Sürdürülebilirlik Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı ortak araştırmaya göre, son 50 yılda küresel kaynakların aşırı tüketiminin yüzde 74’ünden en yüksek gelirli ülkeler sorumlu. Kaynakların aşırı tüketiminden sırasıyla yüzde 27 ile ABD ve yüzde 25 ile sorumlu olan Avrupa Birliği, sorumluluk sıralamasında başı çekerken Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya’daki düşük ve orta gelirli ülkeler ise sadece yüzde 8’inden sorumlu. Verileri analiz eden araştırmacılar, per capita (ortalama kişi başına düşen) kaynak tüketimindeki en büyük fazlalığın Avustralya’da meydana geldiği sonucuna varıyor. Avustralya’da yaşayanların her biri, bir yılda ortalama 27 ton daha fazla kaynak tüketiyor. Sıralamada onları Kanadalılar, Amerikalılar ve Japonlar takip ediyor. Ayrıca gezegenin sınırlarının üzerinde kaynak tüketmeyen 3,6 milyar insanın yaşadığı 58 ülke var. Araştırmacılar, “Küresel hammadde kullanımı, son yarım yüzyılda dünya ekonomisinin yılda 90 milyar tondan fazla kaynak tükettiği noktaya kadar önemli ölçüde arttı” diyor. “Çalışmamızın sonuçları, en zengin ulusların toplam kaynak kullanımlarını acilen sürdürülebilir seviyelere indirmeleri gerektiğini gösteriyor.”
Gezegenin kapasite aşımının önüne nasıl geçebiliriz?
Gezegenimiz bize onun kapasitesini aştığımızı, ona her yıl borçlu kaldığımızı ve borcumuzun giderek arttığını söylüyor. Peki bu durumu nasıl düzeltebiliriz? Kaynaklarımızı nasıl doğru kullanabiliriz?
Özetle sadece tek bir gezegenimiz olduğunu unutmayalım ve ona iyi davranalım. Gezegenimizin kapasite aşımının önüne geçmek için tüm doğal kaynakları sorumlu biçimde kullanalım. Dünyaya iyi bakalım, geleceğe iyi bakalım!