Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Sosyal medya gezintileri, online alışverişler, dijital oyunlar derken internet gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Sanal alışkanlıklarımızın artması ise kaçınılmaz olarak daha hızlı, güvenilir ve kişiselleştirilmiş bir internet ihtiyacını gündeme getirdi. İşte son yıllarda adını sık sık duymaya başladığımız Web 3.0 tam da bunu vadediyor. Yapay zekâ teknolojisinden faydalanarak bize en alakalı verileri sunmaya ve daha şeffaf bir paylaşım ortamı yaratmaya hazırlanıyor.
Peki gerçekte bu nasıl mümkün olacak? Anlamak için önce Web 3.0 nedir, önceki sürümlerden farkı nelerdir, bilmekte fayda var. Öyleyse gelin şimdi internetin evrimsel yolculuğu ve gelecekte bizi nelerin beklediği üzerine kısa bir yolculuğa çıkalım…
Web 3.0 nedir?
Web 3.0 henüz gelişim aşamasında. Bu nedenle evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımı yok. Ancak internetin gelecekte geçilmesi planlanan, blokzinciri sistemine dayalı yeni bir sürümü olduğunu söyleyebiliriz. İnternetin üçüncü nesli diyebileceğimiz bu teknoloji, yapay zekâ (AI) ve makine öğreniminden faydalanıyor. Bu sayede topladığı içerikleri tıpkı insan gibi anlama, yorumlama, kategorize etme, daha iyi bir içerik oluşturma ve paylaşma özelliğine sahip. Düşünsenize sosyal medya hesabınıza koyacağınız fotoğrafın nasıl olduğunu makinalardan öğreniyorsunuz. Ya da izlediğiniz filmle ilgili yorumları makineler oluşturuyor. Aslında şu an bu teknolojiyi kullanan bazı programlar mevcut. Apple’ın sanal asistanı Siri veya Amazon’un sanal asistanı Alexa kullanıcıların sesli komutlarını algılayarak onlara en doğru bilgiyi sunabiliyor.
Bir başka örnek de Wolfram Alfa. Yapay zekâ teknolojilerini kullanan bu bilgi motoru Google’dan farklı olarak arama terimlerini hesaplayabiliyor. Yani aratılan kavramla ilgili en alakalı web sayfalarını listelemek yerine, o kavramla ilgili verileri sayısal bir biçimde kullanıcının karşısına çıkarıyor.
Web 1.0 ve 2.0’dan farkı nedir?
İnternetin en eski sürümü olan Web 1.0 kullanıcıların içerikleri üretmek yerine yalnızca tüketebildiği, etkileşimin çok sınırlı olduğu bir bilgi sağlayıcı olarak karşımıza çıkıyor. 1990’lardan 2004’e kadar geçen bu sürede kişiler web sitelerini çoğunlukla bilgi almak için kullanabiliyor.
İnternetin bir üst versiyonu Web 2.0’a geçilmesiyle birlikte dijital deneyimlerimiz de çeşitlenmeye başlıyor. Mesela kullandığımız sosyal medya platformlarına bir bakın. Paylaştığımız içerikler sayesinde neredeyse kesintisiz bir şekilde etkileşim kuruyoruz. Artık web sitelerine yorumlarımızla katkıda bulunabiliyor, Google’da işletmeleri puanlayabiliyor, Twitter’da attığımız bir tweet ile gündem yaratabiliyor, Instagram’daki takipçilerimizle birçok anımızı paylaşabiliyor, TikTok veya YouTube’da yayınladığımız bir videoyu saniyeler içerisinde milyonlarca kişiye ulaştırabiliyor ve onların da bunları birbirleriyle paylaşmasına imkân sağlayabiliyoruz. Kısacası Web 2.0 altyapısı sayesinde interneti sosyal ve etkileşimli olarak deneyimleyebiliyoruz.
Web 3.0 ise içerik üretiminin yapay zekâ (AI) tarafından gerçekleştirildiği yeni bir web teknolojisine işaret ediyor. Diğer bir deyişle, yapay zekâ teknolojisiyle çalışan yazılımlar sayesinde veriler toplanıyor ve kullanıcı ile uyumlu hale getirilerek yeniden üretiliyor. Bunun aynı zamanda daha objektif sonuçlara ulaşmamızı sağlaması da bekleniyor. Nihayetinde bilgiler insanlar tarafından oluşturulmadığı için herhangi bir değişime de uğramayacağı varsayılıyor.
Web 2.0 ile önceki sürümler arasındaki diğer bir belirgin fark da bilgilerin saklanma biçimi. Web 2.0’da bilgilerimiz kullandığımız platform üzerinden veritabanına kaydoluyor. Yani bu platformlardan sorumlu firmalar bu bilgilere rahatlıkla erişebiliyor. Bugün, Instagram veya Facebook’ta karşımıza çıkan birçok reklamın tam da ihtiyacımıza yönelik olması bir tesadüf değil.
Web 3.0 ise bunun yerine blokzinciri (blockchain) sistemine dayalı yeni bir bilgi toplama ve dağıtım ağı kullanmayı planlıyor. Bunu anlamak için öncelikle blokzincirinin ne olduğunu kısaca hatırlayalım. Kripto varlıklarımızı yönetmeyi kolaylaştıran bu teknoloji aslında geliştirilmiş bir kayıt sistemi. Kripto cüzdanımızı bağladığımız ağlar üzerinden ödeme, sipariş gibi işlemlerimizi takip ediyor. İşte Web 3.0’ın da aynı teknolojiyi kullanması bekleniyor. Sisteme tanımlı blokzinciri hesaplarımızla bağlantı kurarak internet üzerindeki etkileşimlerimizi güvenli hale getiriyor. Böylece birbirimizle paylaştığımız verilerin üçüncü kişilere ulaşmasının da önüne geçiyor. Kısacası, bu teknolojide kullanılan yüksek güvenlikli yazılımlar sayesinde kişisel verilerimizi saklamak için hiçbir merkezi otoriteye ihtiyaç duymuyor, onları kendimiz kontrol edebiliyoruz.
Gelecekte bizi neler bekliyor?
Günümüzde birçok platform Web 3.0 teknolojisiyle uyumlu hale gelmek için çalışmalar yürütüyor. Kullanıcıya en hızlı, doğru ve objektif bilgiyi sunmayı hedefliyorlar. Eğer beklenen değişim gerçekleşirse çeşitli platformlar üzerinden iletişim kurmamıza artık gerek kalmayacak. Sosyal medya hesapları, web siteleri ya da uygulamalar olmadan, merkeziyetsiz ağ sistemi üzerinden birbirimizle bağlantı kurmamız mümkün olacak.
Web 3.0’ı kullanabilmemiz için kripto cüzdanlarımızı sisteme tanımlamamız gerekiyor. Bu sayede sosyal medya hesapları ve uygulamalar üzerindeki etkileşimlerimizi sürdürebiliyoruz. İnternetteki katkılarımızın karşılığında ise kripto ödemeler alacağımız belirtiliyor. Bu durumda kripto paraların popülaritesinin giderek artması muhtemel. NFT koleksiyonları, Metaverse ile birlikte artan dijital para kullanımı Web 3.0 sürümüne geçilmesiyle hayatımızda daha fazla yer edinebilir.
Diğer yandan Web 3.0’ın yeni bir güvenlik açığı yaratıp yaratmayacağı da bir başka tartışma konusu. Çeşitli sosyal mühendislik saldırılarıyla dijital cüzdanlarımızın kopyalanması riski hâlâ var. Ayrıca bazı saldırganlar blokzincirine kötü niyetli yazılımlar yerleştirerek bilgilerimizin güvenliğini tehdit edebilir. Bu durum ise kaçınılmaz olarak akıllı sözleşmelerdeki yasal açıkların giderilmesi ihtiyacını doğuruyor.
Sonuçta web 3.0 henüz gelişim evresinde olduğu için gelecekte bize neleri vadettiğini tam olarak bilmemiz zor. Ancak yazılımlarla daha çok etkileşim kurduğumuz sıra dışı bir teknolojik devrimin kapıda olduğu da bir gerçek…