Türkiye’de Deniz Biyoçeşitliliği: Sualtı Dünyasının Canlıları Tehdit Altında

Deniz biyoçeşitliliği deyince insanın aklı karışmıyor değil. Zira kavramlar o kadar geniş bir alana referans veriyor ki bunu kavramak için belli tanımlamalara ihtiyaç duyuyoruz. Gezegenimizdeki canlı organizmaların çeşitliliği açısından her şeyi kapsayan bu terim en basit haliyle, “yeryüzündeki yaşam” olarak adlandırılabilir.  Dört ana bileşenden oluşan biyoçeşitliliği denizlerimiz özelinde sınırlandırmak için ise “denizlerdeki ve okyanuslardaki yaşam” olarak düşünebilirsiniz. Bu tam olarak ne anlama geliyor, gelin adım adım, örnekler üzerinden gidelim.

 

Biyoçeşitliliğin dört bileşeni

  1. Genetik çeşitlilik: Bu bileşen, aynı türün üyeleri arasında meydana gelen genetik çeşitliliği ifade ediyor. Örneğin; aynı balık türünün farklı popülasyonları arasındaki gen farklılıkları olarak düşünebilirsiniz.
  2. Tür çeşitliliği (taksonomik çeşitlilik): Bir ekosistemdeki türlerin veya diğer taksonomik grupların çeşitliliğini ifade ediyor. Örneğin; Marmara Denizi’ndeki tüm balık türlerinin sayısı.
  3. Ekosistem çeşitliliği: Bu bileşen, yeryüzünde bulunan biyolojik toplulukların çeşitliliğini ifade ediyor. Örneğin; farklı ekosistemlerde yaşayan kayalık balıklarının sayısı gibi.
  4. İşlevsel çeşitlilik: İşlevsel çeşitlilik; belirli bir ekosistemin biyolojik süreçlerinin, işlevlerinin veya özelliklerinin çeşitliliğini ifade ediyor ve bir ekosistemin uzun vadeli istikrarını belirleyen ana faktörlerden biri olduğu düşünülüyor.

 

Deniz biyoçeşitliliği neden önemli?

Aslında bu yazıyı okuyorsanız biyoçeşitlilik kavramının öneminden zaten haberdarsınızdır. Eğer sualtı dünyamızın derinliklerine girmeden önce biyoçeşitlilikle ilgili bilgilerinizi tazelemek isterseniz ise daha önce hazırladığımız “Biyoçeşitlilik Hakkında 5 Soru-Cevap” yazımıza göz atabilirsiniz.

 

Gezegenimiz, bilim insanlarına göre 8,7 milyon bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapıyor ve daha milyonlarcası keşfedilmeyi bekliyor. Üstelik bu çeşitlilik içerisinde büyük çoğunluk okyanus ve denizlerimizde yaşayan topluluklardan oluşuyor. Peki deniz biyoçeşitliliğinin dünyamıza katkısı tam olarak ne?

  • Deniz canlıları, sadece okyanuslar değil, insan sağlığı üzerinde de doğrudan ve dolaylı büyük etkiye sahip. Ekosistem süreçlerinde belirli türler ve fonksiyonel gruplar kritik rol oynuyor ve bu türlerin kaybı tüm ekosistem üzerinde dramatik sonuçlara yol açıyor.
  • Yeryüzünde yaşamın devam edebilmesi için gereken enerji ve besinin sağlandığı ilk basamağa “Birincil Üretim” deniyor.
  • Deniz biyoçeşitliliği, üretim ekolojisinin birincil ve ikincil üretiminde önemli rol oynuyor. Yani dünyanın dengesini sağlayan birçok ürünün üretiminde baş rolde diyebiliriz. Dünyadaki birincil üretimin yarısının deniz canlılarından olduğu tahmin ediliyor.
  • Deniz ekosistemi, canlılarının ihtiyaç duyduğu besin döngüsü, gaz ve iklim düzenlemesi gibi farklı alanlarda da dünyaya eşsiz bir katkı sağlıyor. Ekosistemlere sağladıkları yarar açısından bakıldığında onların değerinin hafife alındığını bile söyleyebiliriz. 

Türkiye’nin deniz biyoçeşitliliği

Birbirinden farklı özelliklere sahip Karadeniz, Akdeniz ve Ege’nin yanı sıra Marmara’yla birlikte dört ayrı denize kıyısı bulunan ülkemiz, omurgalılar, omurgasızlar ve bitkiler gibi sayısız deniz canlısına ev sahipliği yapıyor. En yüksek tuzluluk oranına sahip Akdeniz, yerli türlerin yanı sıra Atlantik, Hint-Pasifik kökenli türler barındırırken Ege Denizi deniz çayırları ve yosunların ağırlıkta olduğu mikro habitatları, Karadeniz ise -her ne kadar diğer denizlerimizin yüzde 20’si kadar canlıya ev sahipliği yapsa da- ekonomik değer açısından önemli balık türlerini barındırıyor. Yaklaşık 5 bin deniz canlısı ve bitkinin yaşadığı denizlerimiz ve kıyılarımız, çevresel olduğu kadar sosyal ve ekonomik faydalar da sağlıyor.

 

Türkiye deniz biyoçeşitliliği açısından zengin olsa da küresel iklim krizi ve insani faaliyetler dolayısıyla dünyanın birçok yerinde olduğu gibi birçok tehditle karşı karşıya. Yaşam alanlarının tahribatı, kontrolsüz balıkçılık ve avcılık, hava kirliliği, kıyılarımızdaki insan aktiviteleri, deniz dibi taraması, karasal kökenli kirlilik ve denetimsiz su ürünleri yetiştiriciliği denizel biyoçeşitlilik için en büyük tehditleri oluşturuyor.

 

Denizlerimiz ve kıyılarımızda son durum ne?

BALIKLAR: Akdeniz’de orfoz, akya, papağan balığının içinde bulunduğu 388, Ege Denizi’nde Sardalya, Sinarit, Lahoz, Mercan balıklarının öne çıktığı 389 balık türü yaşıyor. Marmara Denizi’nde çivili kalkan, kefal, levrek ve lüferin de arasında yer aldığı 249, Karadeniz’de ise hamsi, palamut, lüfer gibi bilinen türlerin de içinde olduğu 151 balık türü bulunuyor. Ancak tehditler nedeniyle tespit edilen 472 deniz balığı türünün yüzde 50’si azalma riskiyle karşı karşıya.

 

DENİZ MEMELİLERİ: Türkiye sularında Akdeniz foku, yunuslardan Tırtak, Afalina, Mutur; balinalardan Gagalı, Uzun, İspermeçet gibi bilinen 24 deniz memelisi türü yaşıyor. Buna ek olarak Afalina, Mink Balinası, Mutur gibi 12 tür de nadiren görülebiliyor. 1983 yılından beri avlanma yasağı mevcut.

 

DENİZ KUŞLARI: Ege ve Akdeniz kıyılarındaki adalar deniz kuşları için önemli bir yaşam alanıyken bunun yanı sıra sadece denizlerimizde yaşayan beş deniz kuşu bulunuyor. Tepeli karabatak, yelkovan, boz yelkovan, fırtınakırlangıcı ve ada martısı gibi bu özel türler balıkçılara kılavuzluk eden canlılar arasında sayılmasına rağmen türlerinin devamlılığı yapılaşma ve balık avcılığı gibi sebeplerle tehlike altında.

 

DENİZ KAPLUMBAĞALARI: Akdeniz ve Ege’deki kıyı kumulları ve kumsallarında Caretta caretta türünün başı çektiği deniz kaplumbağası ve yeşil deniz kaplumbağası gibi nesli tehdit altındaki canlıların üreme alanları bulunuyor.

 

DENİZ ÇAYIRLARI: Tüm bitki habitatları içerisinde en çok karbon depolama özelliğine sahip deniz çayırları Türkiye’de 14 bin hektarlık bir alana sahip olsa da günden güne azalıyor. Akdeniz Havzası’nda bulunan Posidonia oceanica, Cymodocea nodosa ve Zostera noltii adlı deniz çayırı türlerinin büyük kısmı istilacı yosun türleri, tekne çapaları ve tarama, balık çiftliklerindeki aşırı yemleme gibi nedenlerle tahribata uğruyor. Çoğu Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN)’nin tehlike altındaki türler üzerine hazırladığı kırmızı listeye alınmış durumda.

 

Doğa, iklim krizi ve insanlığın yarattığı tahribatlara farklı şekillerde alarm veriyor. Akdeniz’den Karadeniz’e doğru gidildikçe denizlerimizde yaşayan canlı sayısı azalıyor. Deniz suyu sıcaklığının giderek yükseliyor olması ise bilinen bir gerçek. 1970’lerde ortalama 2,5 derecelik bir artışı gözlemlediğimiz Marmara Denizi bugün 14 derece olarak ölçülüyor. Geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan müsilaj sorunu ise adeta doğanın çığlığı oldu.

 

2021 yılında denizlerimizi ele geçiren müsilaj sorununa karşı DenizTemiz Derneği/ TURMEPA ile el ele vererek Mavi Nefes Projesi’ni hayata geçirdik. Proje kapsamında deniz süpürgelerimiz Marmara Denizi, Adrasan ve Van Gölü’nde düzenli olarak müsilaj ile katı atık temizliği yaparken, 60 bin öğrenci ve 4 bin öğretmene deniz temizliği alanında eğitimler sağlandı. Mavi Nefes Projesi'nin sadece ilk yılında Marmara Denizi’nden 82.6 ton katı atık toplandı ve 18 ton müsilaj temizlendi. Proje süresince yani Eylül 2021-Aralık 2023 döneminde yaklaşık 177 bin kişinin günlük üretimine eşit 200 ton katı ve sıvı atık toplanmasını sağladık. 2024 yılı itibarıyla denizleri temizleme çalışmalarımızı bir adım öteye taşıyarak deniz ekosisteminin rehabilite edilebilmesi için uzun soluklu bilimsel koruma ve izleme çalışmalarını başlattık. Saros Körfezi’nin ve Göcek bölgesindeki deniz çayırlarının korunması ve izlenmesini önceliklendiren Mavi Nefes Projesi’ni sürdürüyoruz. Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz. 

Etiketler:
  • Çevre

  • Doğal Yaşam Ve Ekoloji