Pandemiden Sonra Önemi Daha da Artan Ortak Odağımız: Sürdürülebilirlik

Tüm dünyayı etkisi altına alarak hayatımızda büyük değişikliklere yol açan COVID-19’un etkilerini istisnasız hepimiz çok yakından yaşıyoruz. Bir taraftan iş dünyasının karşı karşıya kaldığı zorluklarla mücadele ederken, diğer taraftan pandemi nedeniyle alınan tedbirlerin çevre üzerindeki olumlu etkilerini konuşuyoruz. Bugün COVID-19’a odaklı kararlar alıyoruz ancak çevresel ve sosyal tehditlerin bize benzer krizleri çok daha sık yaşatabileceğini gözden kaçırıyoruz.

Gezegeni ve sosyal kalkınmayı düşünmeden atılmış her kısa vadeli adımın, bizi benzer krizlere sürükleyebileceğini hep aklımızda tutmamız gerekiyor.

Çevresel sorunlar tüm dünyanın en kritik problemlerinden biri olarak önemini korurken, salgınla birlikte sosyal sorunların da derinleştiği bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte gelir uçurumu, işsizlik, cinsiyet eşitliğini olumsuz etkileyen olaylar, eğitimde aksamalar yaşanması ve sağlık gibi pek çok noktada tüm dünyanın büyük sıkıntılardan geçtiğini gözlemliyoruz. Bu sıkıntılar, küresel rehber olarak kabul ettiğimiz Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda yürütülen kolektif çabayı da risk altına sokuyor.

Özellikle çevresel sorunlar açısından, pandemi süreci bizler için kritik bir geçiş noktası olabilir. Eğer pandemi sonrasında alıştığımız eski dünya düzenine dönmeye çalışmak yerine, öğrendiklerimizi yeni ve daha iyi bir düzen kurmak için değerlendirebilirsek, iklim kriziyle mücadelede yeni bir şans elde etmiş oluruz. Hepimiz bu dönemde kendi tercihlerimizi, dünyanın durumunu ve geleceğini sorguluyorken; devletlerden, şirketlerden, toplumlardan ve bireylerden sürdürülebilir kalkınma ışığında hareket etmelerini talep etmeliyiz.

Pandemi sonrasında kuracağımız yeni düzen, mutlaka sürdürülebilirlik odağında olmalı.

Sürdürülebilirliği her daim odağına alan Garanti BBVA olarak, bu dönemde de elimizi taşın altına koyduk ve dünyada bir bankanın aldığı sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli ilk yeşil sendikasyon kredisini imzaladık. İmzaladığımız bu yeşil sendikasyon kredisiyle, yurt dışı piyasalardan yaklaşık 700 milyon ABD doları finansman sağladık. Bu kritik dönemde kredi veren bu bankaların tek koşulu, çevresel konularda belirlenen bazı kriterleri yerine getirmemiz. Pandemi sürecine rağmen, yurt dışı piyasaları çevresel sorumluluk bilinci taşıyan aksiyonları hızla değerlendiriyor. Görüldüğü gibi sürdürülebilir kalkınma farkındalığının tüm dünyada arttığı bir dönemdeyiz. Farkındalığımızı deneyimlerimizde birleştirerek, her alanda sürdürülebilirliği, pandemi sonrası yeni düzende temel hedeflerimizin içine hızla ve gerçekçi adımlarla dâhil etmemiz kritik bir önem taşıyor.

Öte yandan, tüm dünyada hem ekonomik hem sosyal anlamda işbirliğinin öne çıktığı bu dönemde, özellikle uluslararası ve bölgesel organizasyonların söylemleri büyük önem taşıyor. Dünya Bankası, ülkelerin toparlanma sürecinde sürdürülebilir kalkınma gereksinimlerini eksiksiz olarak uygulamalarını sağlamak için rehber niteliği taşıyan Sürdürülebilirlik Kontrol Listesi’ni (Sustainability Checklist) oluşturdu. Avrupa Birliği (AB) de pandemi sonrası süreçte yeşil bir büyümeyi hedeflemeyen ekonomik sistemlerin istikrarlı olamayacağını savunuyor. Pandemiyle birlikte korona tahvilleri gibi yeni sürdürülebilir tahviller de hayatımıza girmeye başladı. Tıpkı yeşil ve sosyal tahviller gibi, pandemi sürecinin ihtiyaçlarına uygun olarak ortaya çıkan korona tahvilleri, yatırımlarla fark yaratmanın yeni bir yolu olarak değerlendiriliyor. Çevresel, sosyal ve yönetişimsel fonlar da pandemi süreciyle birlikte önemli bir ivme yakalamış durumda. 2020’nin ilk çeyreğinde, 14 milyar ABD doları değerindeki varlık, sürdürülebilir fonlara tahsis edildi ve geçen yılki toplamın yarısından fazlasını aşmış oldu. Sürdürülebilirlik hisse senedi fonlarının yüzde 44’ü, en yüksek çeyreklik gelir grubunda yer alıyor.

Sonuç olarak bu pandemi dönemi içerisinde sürdürülebilir fonlar, sürdürülebilir olmayanlara göre son derece başarılı bir performans gösteriyor.

Tüm bu gelişmelerden anladığımız üzere, yalnızca maliyet düzenlemelerinde bulunan, maddi tasarrufa odaklanan şirketlerin normal sürece sağlıklı bir şekilde geçemeyeceği aşikâr. Bu nedenle şirketlerin ileri görüşlü olup, dijitalleşme gibi yeni ürün ve hizmetlere önderlik eden konularda altyapı çalışmalarını geliştirmeleri büyük önem taşıyor. Bunun yanı sıra hem ülkelerindeki ekonomik çarkların dönmesine katkıda bulunmaları hem de kendi içlerinde yapısal yenilikler konusunda radikal ve vizyoner hedefler koymaları gerekiyor.

Döngüsel ekonominin gücü devreye giriyor

Döngüsel ekonomi, paylaşım odaklı kullanım modellerini ve ürünleri tekrar tekrar kullanmayı teşvik etmenin yanı sıra oluşan her atığın bir girdi olarak tekrar değerlendirildiği sürdürülebilirlik ve inovasyon tabanlı yeni bir ekonomi modeli. Bu sayede hammadde maliyeti en aza indirilirken, kaynak verimliliği ve çevresel fayda ise maksimumda tutuluyor. Yönetim Kurulu Başkanı olduğum İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) olarak uzun zamandır savunuculuğunu yaptığımız döngüsel ekonominin ne denli önemli olduğunu, COVID-19 kriziyle birlikte bugün hep birlikte deneyimliyoruz.

 

  • “Al-kullan-at” şeklinde anlatabileceğimiz lineer ekonomi modelinden, atıkların kaynak olarak ele alındığı ve tekrar ekonomik bir fayda getirecek ürün veya hizmete dönüştürüldüğü döngüsel ekonomi iş modellerine geçiş yapıldığını ve bu ekonomi modellerinin yaygınlaşmaya başladığını görüyoruz.
  • 2050’de Avrupa iklimini karbon nötr hale getirmeyi hedefleyen Avrupa Yeşil Düzen anlaşmasında en önemli başlıklardan biri olarak döngüsel ekonomi öne çıkıyor.
  • Avrupa Komisyonu tarafından gerçekleştirilen son araştırmalardan birinde, döngüsel ekonomiye geçişle birlikte 2030’a kadar AB’nin gayrisafi yurtiçi hasılasında mevcut projeksiyonlara ek olarak yüzde 0,5’lik bir artış olabileceği ve döngüsel ekonominin 700 bin kişi için yeni istihdam fırsatı sunacağı öngörülüyor.
  • McKinsey & Company tarafından yapılan bir araştırma, Avrupa’nın kaynak verimliliğini 2030’a kadar yüzde 3 artırabileceğine işaret ediyor. Bu artış, sayısal olarak yıllık neredeyse 600 milyar Euro’luk maliyet tasarrufu ve 1,8 trilyon Euro’luk ekonomik fayda anlamına geliyor.

 

Bu tespitlerden de anlaşılacağı gibi, beraberinde muazzam fırsatlar getirecek olan döngüsel ekonomi, şu an içinde bulunduğumuz olağanüstü düzeni göz önünde bulundurduğumuzda daha da kıymetli bir hal alıyor. Döngüsel ekonomi, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde büyük önem kazanıyor ve ekonominin güçlenmesi açısından ciddi bir potansiyel taşıyor.

Döngüsel ekonomi odaklı iş modelleri uzun vadede şirketlerin iklim, ekosistem ve kaynak risklerini minimize ettiği için daha başarılı olma avantajı sunuyor.

Kısacası pandemi, tüm dünyaya sürdürülebilir kalkınma ve döngüsel ekonomi gibi olguların önemini yeniden ve çok ciddi bir biçimde hatırlattı. Diğer taraftan, iklim değişikliği gibi hassasiyetini koruyan ve sonuçları insanlık için çok daha yıkıcı olacak tehlikelerin de boyutunu görmemizi sağladı. Şu an pek çok fikir önderinin savunduğu gibi, dünyaya ikinci bir şans verilmiş durumda. Hem ülkeler nezdinde hem de bireysel olarak bizlere verilen bu ikinci şansı nasıl değerlendirebileceğimiz ise tamamen bizlere bağlı. Pandeminin ardından sürdürülebilirliği odağına alan, dünyayla dost bir düzeni benimsersek belki de bu krizden büyük kazanımlarla çıkabiliriz.

Etiketler:
  • Çevre

  • Sorumlu Bankacılık

  • Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri

  • İklim Değişikliği

  • Temiz Enerji