Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Dijitalleşmenin hız kazandığı bir çağda, iş dünyasının gündeminde artık sadece “dijital dönüşüm” değil, bu dönüşümün nasıl, neyle ve ne kadar etkili gerçekleştiği var. Artık hepimiz iş yaparken bir şekilde teknolojiyle iç içeyiz. Ama mesele sadece teknolojiyi kullanmak değil; doğru teknolojiye, doğru zamanda ve doğru stratejiyle yatırım yapabilmekte. Çünkü teknoloji artık sadece destekleyici değil, konunun ta kendisi.
İş dünyasının geleceğine yön verecek yenilikçi teknolojiler artık sadece teknoloji ekiplerinin değil, tüm şirketin ortak gündemi hâline geldi. “Üretken yapay zekâ”, “5G” ve “uç bilişim” gibi başlıklar sadece teknik terimler olmaktan çıkarak; verimlilikten inovasyona, çeviklikten maliyet avantajına kadar birçok alanda büyük fark yaratabilecek güçlü araçlar oldular.
Uluslararası danışmanlık şirketi EY’nin yayımladığı “Endüstrilerin Geleceği 2025 (EY Reimagining Industry Futures)” araştırması bu konuda bize epeyce fikir veriyor. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 26 ülke ve 8 sektörden 1.635 işletmenin katılımıyla yapılan bu çalışma, teknolojilere nasıl yaklaştığımızı ve hangi zorluklarla karşılaştığımızı gözler önüne seriyor.
GenAI, 5G ve Edge: Geleceğin oyuncuları sahada
Şirketler, üretken yapay zekâdan 5G’ye, uç bilişimden IoT’ye kadar birçok alanda yeni yatırımlar yapıyor. Örneğin bir üretim firması, 5G destekli sensörlerle anlık veri akışı sağlarken, GenAI ile bakım süreçlerini tahmin edebiliyor. Aynı veriyi uç bilişim sayesinde yerinde işleyerek hem zaman hem de maliyetten tasarruf ediyor. Ancak bu teknolojilerin potansiyeli büyük olsa da bunları gerçek uygulamalara dönüştürmekte hâlâ zorluklar yaşanıyor. Yani fikirler heyecan verici, ama hayata geçirilme süreci yavaş ve karmaşık.
Araştırma, üretken yapay zekânın hızlı yükselişine dikkat çekiyor. Geçen yıl şirketlerin %43’ü bu alana yatırım yaparken, bu oran %47’ye çıkmış durumda. 5G yatırımları da benzer şekilde artıyor. Bu sadece IT ekiplerinin değil, CEO’dan CMO’ya kadar tüm yönetim kadrosunun gündeminde. Özellikle CEO’ların teknoloji yatırımlarına daha çok dahil olması, karar süreçlerini ve şirketin dönüşüm hızını doğrudan etkiliyor.
Yeni teknolojiler deneniyor ama yaygınlaşamıyor
Birçok şirket yeni teknolojileri araştırıyor, pilot projeler başlatıyor ama bunları geniş çapta kullanmakta zorlanıyor. Örneğin IoT çözümlerine ilgi artsa da bu teknolojileri aktif olarak kullanan şirket sayısı azalıyor. Aynı durum 5G ve uç bilişim için de geçerli. Oysa bu teknolojiler birlikte kullanıldığında çok daha yüksek değer üretebiliyor. Ancak çoğu şirket bu sinerjiyi yaratamıyor; sistemler ayrı ayrı ele alındığı için verim düşüyor.
Şirketler dijitalleşmek istese de eski altyapılar, yüksek maliyetler ve kurum içindeki silo zihniyeti (çalışanlar arasında veya şirket içindeki farklı departmanlar arasında bilgi ve bilgi paylaşımına karşı isteksizlik) bu süreci yavaşlatıyor. Departmanlar arası kopukluk, yeni sistemlerin entegre edilmesini zorlaştırıyor. Ayrıca araştırmaya göre işletmelerin üçte biri, teknoloji tedarikçilerinden yeterli destek alamadıklarını söylüyor. Bu noktada tedarikçilerin yalnızca ürün sunmakla kalmayıp, şirketlerin yanında duran birer stratejik yol arkadaşı olmaları gerekiyor.
Teknolojik farkındalık yüzeyde kalıyor
5G ve özel ağlar gibi teknolojilere olan ilgi yüksek. Ancak detaylara inildiğinde bu ilginin çok yüzeysel olduğu görülüyor. Örneğin, 5G’nin önemli özelliklerinden biri olan “ağ dilimleme” (network slicing) sayesinde bir hastane ve bir üretim tesisi aynı ağı kullanabiliyor ama farklı ihtiyaçlara göre özelleştirilmiş bağlantılar elde edebiliyor.
5G’nin de kendi içinde farklı versiyonları ve kullanım senaryoları var. Bunlardan biri de pek çok kişinin yeni yeni adını duyduğu “5G RedCap”. RedCap, “Reduced Capability” yani “Azaltılmış Yetenekli 5G” anlamına geliyor. Bu kulağa sınırlayıcı gibi gelebilir ama aslında tam tersine, belli ihtiyaçlara çok daha uygun, sadeleştirilmiş bir çözüm. Örneğin, çok yüksek veri hızlarına gerek duymayan ama güvenilir ve düşük gecikmeli bağlantıya ihtiyaç duyan cihazlar (Akıllı saatler, medikal takip cihazları gibi giyilebilir cihazlar, basit endüstriyel sensörler, akıllı sayaçlar, lojistikte kullanılan izleme cihazları gibi cihazlar) için ideal.
Wi-Fi 7, önceki nesillere göre çok daha yüksek hız, daha düşük gecikme süresi ve aynı anda daha fazla cihaz bağlantısı vadediyor. Özellikle yoğun ağ trafiği olan ortamlarda (büyük ofisler, fabrikalar, akıllı binalar, AR/VR uygulamaları, canlı yayınlar, online oyunlar gibi alanlarda) bu yeni standart büyük avantaj sağlıyor.
Bu da gösteriyor ki teknoloji tedarikçilerinin yalnızca ürün satması yeterli değil; aynı zamanda eğitici, yön gösterici ve sektöre özel çözümler sunabilen aktörler olmaları gerekiyor.
Artık fiyat değil, değer belirleyici
Eskiden fiyat her şeydi. Şimdi ise şirketler, uzun vadede işine uyum sağlayacak, güvenli, esnek, sektörünü anlayan ve hızlı harekete geçebilen tedarikçilerin peşinde. Bir bankayla bir lojistik firmasının aynı çözüme ihtiyacı yok. Dolayısıyla “herkese aynı teknoloji” dönemi kapanıyor. Artık her sektör kendi dilinden anlayan çözümler istiyor. Bunun yanında sürdürülebilirlik, sistemlerle entegrasyon ve kurum kültürüne uyum da göz önünde. Yani teknoloji kadar empati de önemli.
Araştırma bize şunu söylüyor: Şirketler artık daha az ama daha güçlü tedarikçiyle çalışmak istiyor. Yani “hepsinden biraz” değil, “tek bir yerden güvenle” hizmet alma isteği artıyor.
Tüm süreçlere hâkim olmak, entegre çözümler sunmak ve gerçekten iş ortağı gibi davranmak gerekiyor. Örneğin bir üretim firması; hem yapay zekâ ile arıza tespiti hem de 5G bağlantılı üretim hatlarını aynı sağlayıcıdan almak istiyor. Ayrı ayrı çözüm aramak istemiyor. İşte bu noktada, kapsamlı ve deneyimli olan tedarikçi öne çıkıyor.
Teknoloji hayatımızın her alanını dönüştürüyor. Artık mesele sadece teknolojiye yatırım yapmak değil, o teknolojiyi doğru anlayıp, doğru şekilde kullanabilmek. Bu araştırmadan çıkan sonuç şu: Bilgi eksikse, yatırım da eksik kalıyor. Bir teknoloji sadece hızlı ya da yeni olduğu için değil, bize gerçekten ne kattığı için değerli. Bu yüzden artık sadece bir “sağlayıcı” değil, bize yol gösterecek, güven verecek ve ihtiyacımıza özel çözümler sunacak seçeneklere ihtiyacımız var. Önümüzdeki dönemde hızlı olmak değil, bilinçli ve uyumlu hareket etmek bizi öne çıkaracak gibi görünüyor.