Aldığımız İki Nefesten Biri Denizden: Mavi Nefesim

Dünyanın oksijen kaynakları listesinin tepesinde denizler yer alıyor. Gezegenin %71’ini kaplayan okyanuslar ve denizler, oksijen ihtiyacının %50-%70'ini karşılayarak yeryüzündeki tüm canlıların yaşamını destekliyor. Düşünün, aldığımız her iki nefesten bir tanesini denizlere borçluyuz. Peki denizler bunu nasıl sağlıyor? Gelin biraz derinlere dalalım, suyun altındakilerin suyun dışındakilere nasıl oksijen kaynağı olduğuna bakalım.

 

Öncelikle oksijen üretim sürecindeki en önemli canlı türlerini tanıyalım. Bunlardan ilki fitoplankton. Denizlerdeki en önemli oksijen üreticisi olan fitoplankton türleri, yüzey sularında bol miktarda bulunur. Özellikle kıyı bölgelerinde ve sığ sularda bulunan makroalgler ve deniz yosunları da oksijen üretimde büyük bir rol oynar. Karasal bitkiler gibi fotosentez yaparak oksijen üreten deniz çayırları ise genellikle kıyı bölgelerinde ve deniz tabanında kök salan deniz çiçekli bitkileridir. Sürecin bir diğer unsuru olan prokaryotik organizmalar da oksijen üretimine katkı sağlar.

 

Peki bu üretim nasıl gerçekleşiyor? Denizlerdeki fitoplankton türleri ve diğer deniz bitkileri, fotosentez yoluyla oksijen üretiyor ve bu oksijeni atmosfere salıyorlar. Bu üretim iki şekilde tüketiliyor: Birincisi insanlar ve diğer kara canlıları tarafından, ikincisi ise deniz ekosisteminin sağlığı için deniz canlıları tarafından. Dolayısıyla denizler, dünya üzerindeki oksijen dengesini sağlamak açısından hayati bir rol oynuyor.

 

Küresel Isınmanın En Çok Etkilediği Ekosistemlerden Biri: Denizler

Denizler sadece oksijen üretimiyle kalmayan sistemlerdir. Gezegen için ne kadar önemli olduklarına dair hazırlanacak bir liste uzayıp gider. Bir çırpıda şunları sıralayabiliriz:

  • Dünyanın biyolojik çeşitliliğinin çoğuna ev sahipliği yaparlar.
  • Dünya çapında 3 milyardan fazla insanın ana protein kaynağıdırlar.
  • Dünya ekonomisi için çok değerlilerdir: 2030 yılına kadar okyanus tabanlı endüstrilerde yaklaşık 40 milyon kişinin istihdam edileceği öngörülüyor.
  • Okyanus ve denizler dünyanın en önemli karbon süzgecidir. Yaklaşık %25-30 civarında atık karbonun tutulmasını sağlarlar.

 

Pek çok açıdan hayati önemine sahip denizler ve okyanuslar artık desteğe ihtiyaç duyuyor. Çünkü küresel ısınma ve beraberinde getirdiği olumsuzluklar sonrası alarmlar oldukça kuvvetli çalmaya başladı. Büyük balık popülasyonlarının %90'ı tükendi ve mercan resiflerinin %50'si yok oldu. Okyanustan, yenilenebilecek olandan fazlasını alıyoruz. Yeni bir denge yaratmak için birlikte çalışmamız gerekiyor.

Küresel ısınma ve beraberinde getirdiği olumsuzluklar sonrası alarmlar oldukça kuvvetli çalmaya başladı. Büyük balık popülasyonlarının %90'ı tükendi ve mercan resiflerinin %50'si yok oldu. Okyanustan yenilenebilecek olandan fazlasını alıyoruz.

Denizlerdeki yaşamın devamı için biz de elimizi taşın altına koymaya devam ediyoruz.

 

Mavi Nefes Projesi’nde Yeni Bir Aşamaya Geçiliyor

İklim kriziyle mücadele ve sürdürülebilir bir dünya için DenizTemiz Derneği/ TURMEPA iş birliğiyle 2021 yılında Mavi Nefes Projesi’ni hayata geçirmiştik. İstanbul Boğazı’nda atık yüzey temizliği yapmak ve Marmara Bölgesi’ni çevreleyen 7 ilde farkındalık eğitimleri düzenlemek üzere yola çıktığımız projemiz genişleyerek Adrasan ve Van Gölü’ne de uzanmıştı. Mavi Nefes Projesi 2024 itibarıyla, denizleri temizleme çalışmalarının ötesinde işlere imza atarak deniz ekosisteminin rehabilite edilebilmesi için uzun soluklu bilimsel koruma ve izleme çalışmaları başlatıyor. Saros Körfezi ve Göcek’te deniz çayırlarını ve mercan türlerini koruma ve izleme faaliyetleri yürütülecek. Aynı zamanda bölge halkının konuya dair farkındalığını ve bilgisini artırmak için bilinçlendirme amaçlı çalışmalar düzenlenecek.

İklim değişikliğinin sadece karaları değil, denizleri de sarsıcı bir şekilde etkilediği bilincine ulaşmak şart. Denizlerde birer oksijen fabrikası gibi çalışan canlıların yok olması karadakileri de elbette olumsuz etkileyecektir. Şöyle düşünelim: Türkiye’de 27 il kıyısal alanda bulunuyor. Kıyılarda yaşayan insanlar başta olmak üzere toplumun tüm kesimleri denize, su kaynaklarına balığa denizin sağlıklı protein kaynaklarına bağımlı yaşarlar. Kıyı toplumlarının günlük yaşamlarından deniz olgusunu silmek mümkün değildir. Sadece bununla da sınırlı değil. Türkiye’nin kültürel mirasının büyük bölümü sahillerde yani iklim krizinden etkilenecek alanlarda bulunuyor. Bu da ciddi bir risk.

 

Akdeniz örneği üzerinden gidelim. Son 50 yılda Akdeniz’de yüzey deniz suyu sıcaklığı yaklaşık 1,5 derece arttı. 2100 yılında deniz seviyesinin 1-2 metre arası artabileceğini ve bundan Akdeniz sahil nüfusunun büyük ölçüde etkileneceğini gösteren işaretler var. Yine çalışmalar öyle gösteriyor ki Akdeniz kıyılarındaki şehirlerin en az yarısı 2050 yılında iklim değişikliğinden ciddi oranda etkilenecekler. Tüm bunlardan şu sonucu çıkarıyoruz: Türkiye denizlerinde uzun dönemli ölçüm, izleme ve koruma çalışmalarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

 

İşte bunu gerçekleştirecek projelerden biri olan Mavi Nefes Projesi'nde çalışma alanı olarak Göcek ve Saros Körfezi belirlendi. Gelin bu iki bölgenin önemini daha detaylı verelim:

 

Göcek

Ülkemizde turizmin gözde merkezlerinden olan Göcek Körfezi her yıl yerli ve yabancı binlerce tekne ve turisti ağırlıyor. Ülkemizin turizm ekonomisi açısından önemli bir cazibe noktası olan Göcek, bu nedenle yoğun kirlilik yüküyle karşı karşıya kalıyor. Özellikle koylarda yanlış çapalama ve oluşan yoğun kirlilik Akdeniz’in oksijen kaynağı deniz çayırlarına büyük oranda zarar veriyor. Yapılan araştırmalar deniz çayırı popülasyonunun azalması nedeniyle bölgenin önemli miktarda biyoçeşitlilik kaybı riski taşıdığını ve acil önlemler alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Ekosistemin ve denizlerdeki biyoçeşitliliğin kurtarılması için deniz çayırı koruma ve ekiminin Göcek Körfezi ve çevresi açısından hayati önem taşıdığını gösteriyor.

 

Saros Körfezi

Eşsiz biyoçeşitliliği ve doğal yapısıyla Saros Körfezi iklim değişikliğinden en fazla etkilenen Akdeniz ekosisteminin klasik karakterini taşıması ve tür çeşitliliğinin gelecek nesillere aktarılması için kritik bir geçiş noktasıdır. Doğal yapısıyla Saros Körfezi ve kıyıları jeomorfolojik, peyzaj, ekolojik, floristik, biyogenetik ve turistik özelliklerinin bozulmadan korunması amacıyla 2010 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edildi. Ancak bu özel bölge, Marmara Denizi’nde de görülen müsilaj tehdidi altında. Müsilajın Çanakkale Boğazı’ndan çıktıktan sonra ilk karşılaştığı alan olan Saros ve Gökçeada direkt olarak müsilaj tehlikesine maruz kalıyor. Geçtiğimiz yıllarda 3-4 yılda bir görülen müsilaj, 10 yıl sonra her yıl karşılaşılabilecek bir tehdit haline gelebilir. Bu nedenle Saros Körfezi’ni ve dolayısıyla Marmara, Ege ve hatta Akdeniz deniz ekosistemini korumak için alanda izleme, koruma ve farkındalık çalışmalarının başlatılması hayati önem taşıyor.

 

Ana mesele olarak deniz çayırları ve mercan türleri belirlendi. Çünkü…

 

Deniz Çayırları ve Mercanlar Neden Önemli?

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 14. maddesi olan Sudaki Yaşam başlığında ana hedef şöyle veriliyor: “Sürdürülebilir kalkınma için okyanusları, denizleri ve deniz kaynaklarını korumak ve sürdürülebilir kullanmak”. Bu ilkenin gerçekleştirilmesi yolunda atılacak önemli adımlardan biri de deniz çayırlarını ve mercan türlerini korumak. Deniz çayırları ile başlayalım.

 

Denizlerdeki oksijen üretiminin neferlerinden biri olan deniz çayırları; deniz diplerinde kök, gövde ve yaprak biçiminde şekillenerek kökleriyle deniz dibine tutunur ve güneş ışınlarının yardımıyla fotosentez yapar. Deniz çayırları karbon depolamada ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasında önemli bir görev üstlenmektedir. “Mavi Karbon” olarak bilinen bu depolama alanları, iklim değişikliğine karşı savaşta önemli bir rol üstlenir. Bunlarla birlikte yumurtalarını bu bitkilere bırakan birçok balık türü için de değerli bir yumurtlama alanıdır. Balıklar, kabuklular ve diğer deniz organizmaları için üreme ve beslenme bölgeleridir. Yine kıyı şeridini koruma gibi bir görevi de üstlenirler. Bunu, dalgaların enerjisini emip kıyı erozyonunu azaltarak yaparlar. Suyun filtrelenmesine yardımcı olarak su kalitesinin artmasını sağlamaları da bir başka fonksiyonlarıdır.

 

Görüldüğü üzere deniz çayırları “yaşamsal” pek çok konuda dünya üzerindeki tüm canlıların önünü açıyor, rahat bir nefes almalarını sağlıyor. Dünya sularında çok geniş bir alanda karşımıza çıkan deniz çayırlarının oluşması ve gelişmesi çok uzun yıllar alır. O yüzden, deniz çayırlarına gerekli özeni göstermek canlıların yaşamı için son derece kritik.

Okyanus ve denizlerin sadece yüzde 0,1 – 0,2 alanını kaplayan deniz çayırlarının oluşması ve gelişmesi çok uzun yıllar alır. O yüzden, en önemli oksijen kaynaklarımızdan olan deniz çayırlarına gerekli özeni göstermek canlıların yaşamı için son derece kritik.

Mercan resifleri de deniz ekosistemi için son derece önemli alanlar olarak kayıtlara geçer. Bilim insanları, tüm denizdeki canlı türlerinin %25'inin mercan resiflerinde ve çevresinde yaşadığını tahmin ediyor. Tıpkı deniz çayırları gibi mercan resifleri de kıyı koruma görevi üstlenir. Bunlarla birlikte birçok biyokimyasal bileşiğin mercan resiflerindeki organizmalardan elde edilmesi, onlara “potansiyel ilaç kaynağı” statüsü kazandırır.

 

Deniz çayırları ve mercan resifleri, deniz sağlığına yaptıkları katkılardan ötürü tüm canlılar için oldukça önemli ekosistemlerdir. Onların korunması, denizlerdeki yaşamın sürdürülebilirliği ve dolayısıyla canlıların yaşamının sürdürülebilirliği açısından bir öncelik olarak ele alınmalıdır. İhtiyacımız olan oksijenin %50-%70’ini üreten denizlerdeki deniz çayırlarını ve mercanları koruyup çoğaltıyoruz. Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz.

Etiketler:
  • Çevre

  • Sorumlu Bankacılık

  • Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri

  • İklim Değişikliği

  • Doğal Yaşam Ve Ekoloji